Ergenliğin Fizyolojisi

6 Ekim 2009 Salı

Cinselliğin belirlenmesi

Çocuğun cinsini saptayan, döllenme sırasında dişi gametle erkek gametin birleşmesidir. Yalnız X cinsel kromozomları taşıyan anne, ancak bir X kromozomu verir. Çocuğun cinsini saptayan, hem X, hem de Y kromozomları olan babadır; annenin X kromozomu, babanın X kromozomuyla birleşirse, çocuk XX kromozomları taşıyacak, dolayısıyle kız olacaktır. Bu olmaz da, annenin X kromozomu, babanın Y kromozomuyla birleşirse, çocuğun kromozomları XY, çocuk da erkek olur. Çocuğun cinsindeki bu ana, baba kalıtı, cinsel bezin farklılaşmasında doğrudan etkilidir: 40. günden sonra, cinsel bez taslağı, yumurtalık ya da erbezi olmaya yönelir. XX kromozomları, yumurtalığın, XY kromozomlarıysa erbezinin ortaya çıkmasına yolaçar. Cinsel bezin bu farklılaşması sonucunda, üreme organı iç yollan da, ya gelişerek dölyatağı, dölyatağı boruları ve dölyolunu oluşturur ya da geriler. Deneysel cerrahi, yumurtalık olmadığı zaman da dölütün dişi tipte üreme organları taşıdığını göstermektedir; durum, erbezi yokluğunda da aynıdır. Buna karşılık, erbezi varsa, üreme organı iç yollan gerileyerek, sperma kanalıyla ve sperma kesecikleriyle sınırlı kalmaktadır.

Cinsel hormonların etkisi

Dölüt yaşamı süresince, erbezi taslağının salgıladığı testosteron, sperma kanalı ile sperma keseciklerini geliştirir; gene erbezi taslağmca salgılanan Müller kanallarını ketleyici madde, taslak halindeki Müller kanallarının, dölyatağı ve dölyoluna dönüşmesini engeller. Tek başına testosteron, erkeklik farklılaşmasına yetmez; erbezlerinin, Müller kanallarını ketleyici maddenin bulunması gereklidir. Kızlarda ise, dölüt yaşamı süresinde, dişilik hormonu olan östrojen yapımı yoktur. Ergenlik öncesinde, hormon salgısı her iki cinste de azdır. Ergenlikle birlikte, cinsel hormon oranı belirgin bir artış gösterir: Erkek çocukta testosteron salgılanması 24 saatte 5-10 mgr’dır; kızlarda ise salgı, böbreküstü bezlerinden kaynaklanır ve daha düşük orandadır (günde 0,5 mgr).

Kızlarda 2 tip hormon vardır:

— âdet çevriminin ilk evresinde yalnızca yumurtalık tarafından salgılanan östrojen hormonları; bunların arasında en etkilisi östradiyoldur; yumurtlama sırasında salgılanma oranı 60 mikrogramdır. Bu oran, dönem dönem yükselmeler göstererek, âdet çevriminin 12. ve 22. günlerinde, sırasıyla, 120 ve 80 mikrograma yükselir;

— yumurtalık sarı cismi tarafından hazırlanan progesteron: Ancak âdet çevriminin ikinci evriminde, yumurtlamadan sonra ortaya çıkar; salgılanma oranı 23. günde 25 mgr’dır. Bu arada, böbreküstü bezi de bir miktar progesteron salgılar. Böbreküstü bezinin salgıladığı progesteron oranı 6 mgr dolayındadır.

Üreme organları üstündeki etki

Erkek çocuklarda testosteron, kamışın, erbezi torbasının ve prostatın gelişmesini sağlar. Testosteron, erkek çocuğun salgı bezleri ve dış görünümü üstündeki etkisinin dışında, beyindeki ve hipotalamustaki sinir merkezleri üstünde de etki yaparak, erkek cinsel davranışlarına yön verir. Az miktarda salgılandıkları ve kendilerine özgü bir alıcıları olmadığı için, östrojenlerin etkisi azdır. Bazen gözle görünür hale gelen tek belirtileri, meme bezleri hacmindeki belli belirsiz ve geçici artıştır.

Kızlarda, ergenliğin başlangıcında, yumurtlama yokken tek başlarına salgılanan östrojen hormonlar, dölyatağı (hacmi artar), dölyolu, dış üreme organı, Bartholin bezleri ve meme bezleri üstünde doğrudan etki yaparlar. Âdet çevrimleri yumurtlamalı olmaya başladığmdaysa, östrojen hormonları, çevrimin ilk evresinde, dölyolu mukozasının çoğalmasına olanak verir.

Böylece, yumurtalığın aradoku hücreleri tarafından salgılanan testosteron, bızırı etkileyerek, bu organın gelişmesini sağlar.

Progesteron ise dölyatağı üstünde etkilidir: Âdet çevriminin ikinci evresinde, dölyatağı mukozasını, yumurtanın yerleşme (yuvalanma) olasılığına hazırlar (başka bir deyişle, dölyatağı dantelasını oluşturur).

Görüldüğü gibi, östrojenlerin ve progesteronun dölyatağı üstünde ortaklaşa bir etkileri vardır. Progesteron olmazsa, dölyatağı mukozası çoğalmayı sürdürür ve yumurtanın yerleşmesine olanak vermez (progesteron tedavisiyle önlenen kanamaların kökeni budur).

Büyüme ve dış görünüm üstündeki etki

Sözkonusu değişmelerin tümü, testosteron metabolizmasının etkinliğine bağlıdır. Bu etkinlik, genel olarak, protein anabolizmasını,yani kemiklerin, kasların, spermatozoyitlerin ve üreme hücrelerinin olgunlaşmasından sorumlu hücrelerin

yapısında yeralan moleküller olan proteinlerin yapımını başlatır. Hadımlaştırma, organizmanın proteinleri biriktirmesine olanak bırakmaz; bu durumda proteinler üre biçiminde, sidik yoluyla, bedenden atılır. Bedene, kendi doğal hormonunun yerini tutması için, dışardan hormon verilerek bu durumun düzeltilebilmesi, testosteron hormonunun büyümeyi sağlayan büyüme kıkırdakları üstündeki etkisini açıkça ortaya koymuştur. Androjen ve östrojenler, ergenlik döneminde, kemik ucu (epifiz) ile kemik gövdesi (diyafiz) arasındaki büyüme kıkırdağı hücrelerini artırarak kemiklerin büyümesini hızlandırırlar. Ancak, kıkırdağın olgunlaşması, yani kaynaması, bir yandan da büyümeyi durdurur. Bu nedenle, bedene küçük dozlarda testosteron vermek, büyümeyi, birkaç hafta süreyle hızlandırır. Yüksek dozda verilirse, büyüme çok çabuk olur, ama sonra kesinlikle durur.

Hormonlar, kısa kemikler (köprücük kemiği, el kemikleri) ve yassı kemikler (kafatası kemikleri ve kaburgalar) üstünde de etkilidir. Büyümenin uyumluluğu.cinsel bezlerin farklı alıcılar üstünde farklı etkisi olduğunu göstermektedir; özellikle, çocuğun çatı yüksekliğinin, boyuna oranı, hormon dağılımının sağlıklı olup olmadığının göstergesidir. Testosteron, her iki omuz çıkıntısı arasındaki uzaklığı artırır (yani omuzları genişletir).

Östrojenler ise, uyluk kemiğinin büyük ve küçük çıkıntıları arasındaki uzaklığı artırarak, kadının dişilik özelliği olan kalça genişliğini sağlarlar; bedenin alt bölümünde (kabaetler ve butlar) yağ biriktirirler.

Kıllanma üstündeki etkileri de farklıdır: Testosteron, çatı bölgesi kıllarına baklava biçimi verir ve deriyağı salgısını artırır.

Sinir merkezleri üstündeki etkilerinden ötürü, herhangi bir nedenle androjen salgısından yoksun kalan erkek çocuklarda, kızlarda olduğu gibi, çevrimsel bir bez etkinliği görülür. Gerçekten, testosteron, hipotalamusun ön merkezlerinin etkinliklerini ketleyici bir özellik taşır; oysa östrojenler, bu bölgedeki etkinliklerini sürdürerek, genç kızlarda ergenlik döneminde âdet kanamalarının başlamasını sağlarlar.

Comments

No response to “Ergenliğin Fizyolojisi”
Post a Comment | Kayıt Yorumları (Atom)

Yorum Gönder

 
cinsel bilgiler sağlık bilgileri seks dersleri. Citrus Pink Blogger Theme Design By LawnyDesignz Powered by Blogger