Cinsel Uyarı Bölgeleri

8 Ekim 2009 Perşembe

İnsan gövdesindeki cinsel uyarı bölgeleri ya da cinsel uyarıya yatkın bölümler yalnızca üreme organları değildirler. Kadınlarda, tüm gövdeyi kaplayan deri, cinsel bakımdan az ya da çok uyarılabilecek niteliktedir, insan gövdesinde bulunan en belli başlı cinsel uyan bölgeleri aşağıda sıralanmıştır.

Penis

Penisin çeşitli bölümleri arasında en duyarlı olanı, glans adı verilen penis ucudur. Bunun da özellikle alt bölümü, yarığın tam gerisinde bulunan kısım, en duyarlı yanıdır. Penisin sapı ve özellikle köküne yakın bölümü en az duyarlı bölgedir. Bununla birlikte, ritmik olarak uygulanan bir uyarıya karşılık verir.

Klitoris

Kadında klitoris penisin karşılığıdır. Dış deri normal olarak klitorisi kaplamakta olup, klitoris başının (erkekteki penis ucunun karşılığı) ilk anda göze çarpmasını önler. Uyarıya çok yatkın olup, dokunmaya, ritmik baskıya ve her şeyden çok devamlı fakat aralıklı bir uyarıya karşılık verir. Klitorisin aralıksız olarak uyarılması genel olarak iyi birşey değildir. Kadında, gıdıklanmayı andıran, karşı koyulması, dayanılması son derece güç bir duygu uyandırabilir. Klitorise karşı özel bir ilgi gösteren bir erkek, bu noktanın çevresini uyararak da aynı sonuca erişebileceğini, kadının coşkusu için klitorisin kendisine dokunmanın kesinlikle gerekli olmadığını öğrenmelidir.

Küçük Dudaklar (Labia Minora)

Küçük dudakların iç bölümleri dokunmaya karşı son derece duyarlıdır. Bir iç dudaktan başlayarak klitorisin üstünden de geçerek öbür iç dudakta son bulan bir tür döner uyarı uygulandığı zaman kadının cinsel coşkusu belirli bir şekilde artar.

Döl Yolu Ağzı

İdrar deliği ile döl yolu ağzını içine alan bölge de son derece duyarlıdır.

Döl Yolu

Döl yolunun ağzındaki sfenkter çemberi her hangi bir baskı altında kaldığı zaman daralır. Döl yolunun ön bölümüne, aşağı doğru parmaklar ile uygulanan ritmik baskı, çok keskin bir cinsel coşkuya yol açar. Döl yolu duvarları dokunmaya karsı fazla duyarlı olmadıkları için, penisin döl yoluna girmesinden duyulan cinsel coşku, daha. çok ruhsal bir coşkudur. Döl yolu içini doğrudan doğruya uyarmaya kalkmak bu bakımdan tüm anlamsız olmasa bile, tırnakların bu bölgeyi zedeleme ihtimalleri vardır. Parmakların döl yolu ağzından daha ileri gitmemeleri öğütlenir. Klitorisin dibi uyarıldığı zaman döl yolu ağzında da cinsel coşku duyulur.

Serviks

Aslında bu bölge dokunmaya karşı duyarlı değildir. Kadın serviksin uyarıldığını sanabilir; ama bu, penisin çok derinlere girmesinden dolayı meydana gelen basıncın peritoneum'u (döl yatağı yüzeyini kaplayan doku] etkilemesi ve derinlere giren penisin genellikle bir seri tepki yaratması yüzündedir. Bu bölgeyi erkeğin parmakları ile uyarmaya çalışması doğru değildir, çünkü eşini yaralayabilir.

Büyük Dudaklar (Lâbia Majora).

Erkeğin teslis torbalarını andırır Kadının cinsel duygularının uyanmasında önemli bir rol oynamaz ama penis üzerinde uyarıcı bir etkisi olabilir.

Testis Torbaları (Scrotum)

Cinsel uyarı ile doğrudan doğruya pek ilişkisi yoktur. Bazı erkekler, testis torbalarının avuç içinde tutulup parmaklar ile uyarılmasından coşku duyarlar. Çoğu erkekler ise testis torbaları biraz fazla sıkıldığı zaman acı duyarlar. Bununla birlikte testis torbalarının bir avantajlı yanı vardır: cinsel birleşme sırasında kadının gövdesine hafifçe değerler ve bu çoğu kez kadına zevk verir.

Apış Arası

Döl yolu ağzı (ya da penis kökü) ile anus (makat) arasında kalan bölge dokunmaya karşı duyarlıdır. Bu bölgenin orta bölümü özellikle basınca karsı duyarlıdır.

Anus (Makat)

Bu bölgedeki cinsel duyular kişiye ve ruhsal etkilerin derecesine göre değişir. Makat ile cinsel organ aynı kaslar ile birbirlerine bağlı olduklarından, gerek erkekte gerekse kadında, cinsel organlar uyarıldığı zaman makat küçülür ve makat uyarıldığı zaman da, cinsel organlar kasılır.

Memeler

Kadınlarda memeler dokunmaya karşı duyarlıdırlar Ritmik bir basınç ve uyarı hareketi cinsel duyguların çoğalmasını sağlayabilir. Özellikle meme uçları, klitoris kadar duyarlıdır. Kadının memeler yolu ile duyduğu uyarı aynı anda döl yatağına ve diğer cinsel organlara aktarılır. Bazı kadınlar, meme uçlarının öpülmesini ya da emilmesini cinsel organların uyarılmasına tercih ederler. Bu arada, analık duygularının kadının ruhsal yapısında tuttukları yeri de göz önünde bulundurmak gerekir. Bir takım kadınlar, sırf analık duygularının ağır basması yüzünden memelerinin uyarılmasından cinsel coşku duymazlar. Cinsel bakımdan, erkek memesi kadın memesine oranla çok daha az duyarlıdır.

Ağız

Dudaklar, dil ve ağızın diğer bölümlerinde, en az cinsel organlarda olduğu kadar cinsel duyu bulunmaktadır. Memeler ya da cinsel organlar uzun uzun öpüldüğünde cinsel coşku geniş ölçüde artar.

Kaba Etler

Kaba ellerdeki kaslar kasıldığı zaman cinselcoşku artar. Bu nedenle, cinsel birleşme sırasında gerek kadın gerekse erkekler, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kaba etlerinde bulunan kasları kasarlar. Bu kasılmanın sonucu olarak makat da küçülür ve böylece cinsel organlar uyarılmış olur, döl yolu kasları gerilir, döl yolu ağzı daralır; erkekte ise penis sertleşir.

Bacaklar

Bacakların iç bölümleri cinsel uyarıya karsı keskin bir tepki gösterirler.

Diğer Bölgeler

Bazı kimselerin gövdelerinde, yukarda sayılanların yanı sıra gelişmiş bir takım cinsel uyarı bölgeleri vardır. Bunlar genellikle, gözler, kulaklar, ense, boyun, koltuk altlan, göbek, karın, bel, sırt, kasıklar, göğsün iki yanı ve bunların çevresindeki bölgelerdir. Saçların ve bazı bölgelerdeki kılların hafif hafif okşanması da bazı durumlarda cinsel duyguları uyandırabilir.

Kadında Utangaçlık

Utanç duygusu olmayan kadınlar, bir erkek için çekici değildir. Fakat aşırı utangaçlık çoğu kez zorluk doğurur.

Çoğu zaman erkek, eşinin bir fahişe gibi davranmasını arzular. Cinsel yaşamda kadının utanç duygusu hiç bir zaman tamamıyla yok olmamalıdır.

Hiç bir şey erkekte, utanç duygularını tamamıyla yitirmiş eş kadar hayal kırıklığı yaratmaz.

Utanç, bir kadın içgüdüsü değildir. Bu, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, eğitim yoluyla elde edilen bir özelliktir. Çoğu kez bu bir reflekstir, bazen de isteyerek yaratılır. İrade dışı utanç duygusu, kadının çekiciliğini artırır. Buna karşılık belirli şekilde açığa vurulan çekingenlik yalnızca kadının çekiciliğini azaltmakla kalmaz, erkeğin keyfini de kaçırır ve onu eşinden soğutur.

Bazı «kadınlar, nasıl davranacaklarını bilemez; bunlar ne utanç duygusunu tamamıyla unutmalı, ne de bunu fazla abartmalıdır. Aksi durumda cinsel bakımdan soğuklaşırlar.

'Fakat kadın cinsel yaşamda utanç duygusunu nasıl kontrol altında tutmalıdır? Erkek evliliğinin ilk günlerinde ihtiraslarıyla kadının utanç duygusunu gidermeye çalışırsa, kadın nasıl davranmalıdır? Aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir.

1. Hiç bir kadın cinsel birleşime katılmamazlık etmemelidir. Utancını yatıştırıp, sadece cinsel yaşamı güzelleştirmek için gerekli olan kadarını saklamalıdır. Erkek, vücudunu çıplak olarak gördüğü zaman kadın büyük utanç duyabilir. Fakat utanmakta direttiği takdirde, kadın hiç bir zaman zevk duyamayacaktır.

Okşamalarla ne kadar uyarılırsa uyarılsın, uyarıldığını duyumsadığı anda, tutuklaşacaktır. Kompleksler ne kadar artarsa, erkeğin okşamaları karşısında duyduğu zevk de o kadar azalacaktır. Sonuç olarak, cinsel yaşamdan aldığı zevk, duyduğu utanç duygusu oranında hafifleyecektir.

2. Kadın, çekingenliği doğal yoldan nasıl açığa vurmalıdır? Bu, cinsel ilişkiden önce ve sonraki aşk oyunları için önemlidir. Kısa süre, konuşmadan, sessiz durmak; reddediş ifadesi olmayan, tatlı çekingenlik sözleri; hafif utanç; sırt dönmek; yüzün yana çevrilmesi; çekingen, fakat olumlu okşama, bütün bunlar cinsel birleşim sırasında utanç belirtileridir ve eş ile birlikte orgazma ulaşmaya yardımcı olurlar.

3. Ara sıra kadın, bütün utanç duygularını bir yana atmalı ve yönetici rolü üzerine almalıdır; erkeği uyarmalı onu baştan itibaren yönetmelidir. Bu, uzun evlilik yıllarından sonra bir değişiklik yaratmak için önerilir.

4. Çekingen ve ihtiraslı okşamalar, utanarak vazgeçme arzusunu ifade eden sözler ve tutuk tutuk aktif olma çabası, birleşim öncesi aşk oyunları konusunda önerilir. Özellikle kadın eşinin cinsel arzularını kamçılamayı istiyorsa, böyle davranmalıdır.

Bu incelemelerden kadının büyük ruhsal yükün altına girmesi gerektiğini çıkarmak olanaklıdır. Fakat kadınların büyük bir kısmında belirli bir utanç duygusu vardır; ama bunu uzun evlilik yılları içinde kolaylıkla yitirebilirler. Aslında kadın için, her cinsel birleşimden önce ve sonra, kızlık günlerini anımsamak zor bir şey değildir. Eğer kadın böyle davranırsa, sevdiği erkeğin gözünde çekiciliğini yitirmez, erkek de ondan hiç bir zaman bıkmaz.

Eşini sadece ilk günlerde utangaç bulan erkek, kısa zaman sonra onun şehvetli bir kadın olduğunu ayırdeder. Bir yıl geçince bir koca eşiyle başa çıkamadığını açığa vurur. Az sonra da eşinin kendisini çok fazla yorduğundan yakınır. Bu, evlilik sırasında duygularının artışını utanç duygusu ile dengeli duruma getirmeyen kadının tipik değişimidir.

Fakat bir nokta hiç bir zaman unutulmamalıdır: Utanç duygusu ile nazlanmak veya aşırı kibar görünmek arasındaki ayrımdır bu nokta. Utanç ve nazlanmanın aynı psikolojik temelleri olabilir, fakat nazlanmak cinsel yaşamda mutluluğu hiç getirmez. Sadece erkeğin eşini reddetmesi için ona cesaret verir, hiç bir şekilde onun arzularını kamçılamaz. Hele uzun bir evlilikte erkek, eşinden bu nedenle tamamıyla soğur. Bilinçli olarak nazlanmak, sürekli cinsel soğukluğa bile götürebilir.

Cinsel İsteksizlik

İsteksizliğin cinselliği tamamen etkilemesi nadirdir. Daha sık olarak cinsel istekte azalma olur. İsteksizlik belli bir eşe veya sevişme şekline olur. Sevişmeden kaçınma, özellikle diğer eşin arzu ve talepleri olduğunda çoğalır. Kadınlarda daha çok pasif direnme ve iğrenme görülürken, erkeklerde başarısızlık korkusu nedeniyle cinselliğe uzak durma daha çoktur.

Klinik başvurularda cinsel isteksizlik, kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Genellikle çiftler arasındaki sorunları yansıtır. Bazı kadınların kendiliğinden cinselliğe ilgileri yoktur fakat eşlerinin yaklaşımına fizyolojik bile olsa yanıt verir, uyarılır ve orgazm olurlar. Kadınlarda aşk cinsel isteği artıran bir etkendir.

Erkekte sertleşme güçlüğü, penisteki ereksiyon süre ve gücünün, cinsel ilişki için yeterli olmaması halidir. Çoğu erkekte işlev bozukluğu daha çok cinsel birleşme sırasında ortaya çıkar, mastürbasyon veya ön sevişme sırasında sertleşme zorluğu daha azdır.
Sertleşme tepkisi psikolojik etkenlere çok duyarlıdır. Özellikle, endişe, fiziksel hastalıklar, ilaçların yan etkisi ve alkol önemli etkenlerdir. Bazı erkekler sönük bir penisle de boşalırlar. Bunlar zayıf hissedilen orgazmlardır ve doyurucu değildir.

Erken Boşalma

Şaşılacak kadar çok sayıda erkek, erken boşalmanın kurbanı olduklarını sanır. Bunların pek çoğu bilgisizlikleri yüzünden bu derde yakalanmıştır. Bunların büyük bir oranı kadının orgazmından önce oluşan boşalmaları erken boşalma şeklinde görür. Oysaki erken boşalma diye, sadece penisin vaginaya girmesinden birkaç saniye sonra veya bazı aşırı durumlarda daha birleşme olmadan, penis henüz sertleşir sertleşmez oluşan boşalmaya denir.

Erkek cinsel hareketlerin başlangıcından itibaren en az bir dakika boşalmasını geciktirebildiğinde, erken boşalma konusunda bir derdi yok demektir. Cinsel birleşim sırasında geciktirilebilen, fakat kadının orgazmından önce oluşan boşalma, ortak çabanın azlığına, özellikle erkeğin yetersiz şekilde çaba gösterişine bağlıdır. Fakat egoizminden dolayı ve eşi ile ilgilenmediği için kınanmalıdır.

Ancak erkek deneyimsizse, cinsel teknik alanında bilgisizse ve bu yüzden birlikte orgazmı gerçekleştiremiyorsa hoşgörülebilir. Deneyimsiz bir erkek, evlendikten birkaç ay sonra orgazma eşi ile birlikte ulaşamamaktan dolayı endişeye kapılır ve bunu bir erken boşalma olarak görür. Bu karamsar tutum çok tehlikelidir, erkeği gerçekten erken boşalmaya, hatta iktidarsızlığa götürebilir.

"Normal" boşalmaya ulaşmak için bir cinsel birleşim ne kadar sürmelidir? Bu zor bir sorudur. Cinsel uyarılma, harekelerin derinliğine, hızına, kuvvetliliğine bağlı olduğu gibi, bunların sürekli oluşuna veya arada dinlenmek için zaman bırakılmasına da bağlıdır.

Daha ötesi, erkeğin beyninin cinsel alanda uyarılması en önemli etkendir. Sürekli uyarılmada bile erkek, boşalmayı en son ana kadar geciktirebilmelidir, bu da ortalama üç dakikadır. Ustaca ara verişlerle ve duyguların başka yönlere çevrilmesiyle, boşalma geciktirilebilir ve 10 dakikalık, 30 dakikalık veya daha da uzun sürelik cinsel birleşimler sağlanabilir.

Boşalma açısından daha başka yanlış anlamalar da vardır. Heyecanlanma sonucu, Cowper salgı bezlerinden salgılanan ve sidik borusu ağzından çıkan kaygan sıvı da boşalma diye görülür. Bu, cinsel konulardaki bilgisizliğin en acı örneklerinden biridir. Erkekten daha çok, kadında görülür. Kadın eşinin erken boşaldığını sanır ve bundan üzüntü duyar.

Gerçek erken boşalmaların nedenleri nedir? Bu konuda iki ana neden vardır: Bunlardan birincisi penisin uç kısmının üzerini kaplayan, sünnet olan erkeklerde kesilip çıkarılan deridir. Öteki ise erkeğin ruhsal yapısıdır.

Penisin uç kısmı çok duyarlı sinirlerle donanmıştır ve üzeri sümüksü tabakaya benzer bir deriyle kaplıdır. Bu bölge uyarılara karşı çok duyarlıdır. Erkek çocuklarda penisin uç kısmı, üzerini örten bir deri parçasının altındadır. Fakat penis büyüdükçe, çoğu kez derinin altından çıkar. Sünnet edilme sonucu bu deri parçası ortadan kalkınca, penisin baş kısmı elbiselerle doğrudan doğruya temas eder ve daha az duyarlı duruma gelir. Cinsel heyecanın uyanması daha gecikir.

Bu nedenle sünnetsiz penisin uç kısmı ancak sertleşme sırasında deri parçasından dışarı çıktığı için, sünnetli bir penise göre çok daha duyarlıdır. Bu duyarlı penis çok çabuk uyarılabilir ve boşalma, birleşmeye geçildiği anda bile olabilir.

Bundan dolayı sünnetsiz erkekler evlenecek çağa geldiklerinde sık sık bu deri parçasını geriye çekmeli ve penisin uç kısmının aşırı duyarlılığının azalmasını sağlamalıdır. Sünnet olan bir erkek smegnria adı verilen kaygan maddenin birikmesiyle oluşan iltihaplanmadan korunmuş olur. Penisin ucundaki deri parçası, özellikle uzun olursa, baş kısmı sertleşme sırasında bile serbest kalamaz, bunun sonucunda da penis uyarılmalara karşı hemen hemen bütün duyarlılığını yitirir. Bu tip erkeklerin hangi dinden olursa olsun, sünnet olması gerekir.

Erken boşalmanın ruhsal yönünü pek küçümsememek doğru olur. Bunun nedenleri bir uzman doktor tarafından gün ışığına çıkarılmalıdır. Bütün yaratıkların içinde, yalnızca insanın sahip olduğu çok duyarlı ruh hiç kuşkusuz ki, insana kusursuz bir armağandır. Fakat gerektiğinde bunu değiştirmek için çaba göstermelidir.

Erken boşalmanın çeşitli nedenleri vardır. Gençlik çağında yapılan kendi kendini tatminden duyulan suçluluk duygusu, boşalma anına kadar süren aşırı okşamalar, cinsel birleşim açısından kendine güvenmede yetersizlik, anormal kadınlara karşı duyulan yakınlık, evliliğe karşı düşmanlık duygularının beslenmesi, cinsel istekler ile gebelik korkusu ya da dini yasaklar bu nedenler arasındadır.

Erkek kendi veya eşinin cinsel isteklerini yerine getirmek istemesine karşın, içinde ters yönde hareket eden bir duygu uyanır. Erken boşalma, kadının cinsel bakımdan soğuk olmasını doğurabileceği gibi, bunun tersi de olur. Erken boşalma, cinslerin birbirlerini iyi tanımaları ve birbirlerine güven duymalarıyla önlenebilir. Fakat tek tedavi yöntemi bunun nedenini saptamak ve onu ortadan kaldırmakla olur.

İleri Yaşlarda Cinsel Güç

Orta yaşlardaki erkeklerde, adet kanaması kesilen kadınlardaki gibi cinsel alandaki değişiklik fazla belirli değildir. Normal olarak husye canlılığının azalmasıyla sperm yapımında da azalma görülür. Bu elli yaşları içinde olur.

Fakat bu, cinsel isteklerin eksileceği anlamına gelmez. Tersine, cinsel istekler daha da kuvvetlenebilir ve altmış, hatta yetmiş yaşlarına kadar sürebilir. İkinci bölümde belirtildiği gibi, cinsel istekler ruhsal ve bedensel uyarılmalarla ortaya' çıkar ve sertleşmeyi olanaklı kılar. Sperm yapımındaki azalmaya karşın, boşalma olabilir, çünkü meni sıvısının dörtte üçü prostat bezi tarafından salgılanmaktadır.

Daha önce de belirtildiği gibi iktidar, ne vücut gücüne bağlıdır, ne de yaşın ilerlemesi oranında azalır. Fakat erkeğin yaşlanması, kırk yaşlarında kolayca ruhsal iktidarsızlığa götürebilir. Bu, sayısız örnekle kanıtlanabilir.
Biz burada birkaç örneğe göz atalım: Asıl etken yaşlanmanın bilincine varmaktır. Erkek kırk yaşına gelmiş, yaşamının yarısını geride bırakmıştır.

Birden sağlığı ile daha yakından ilgilenmeye başlar. Kendisine kalan yetenekleri en iyi şekilde değerlendirmeye çalışır. Bunun sonucunda da cinsel birleşimi izleyen bitkinliğe karşı alınganlasın Şimdi pozisyonları daha dikkatli seçmelidir. Fakat bilgisizliği veya inatçılığı nedeniyle yönetici rolü sürdürmekte ısrar eder. Amacına olanaklı olduğu kadar az çaba göstererek ulaşmak ister.

Fakat hayret edilecek kadar çabuk yorulur. Çünkü boşalmaya gayret ettiği için sinirleri gerilmiştir. Bu durumu gidermek için kendi kendini kontrol etmeye çalışır. Fakat bunda ne kadar çaba gösterirse, boşalma da o kadar gecikir. Erkek kendi kendine olan güvenini yitirir ve sonunda cinsel yaşamdan elini eteğini çeker.

Boşalmanın sadece bölgesel uyarılmaya değil, ruhsal heyecanlanmalara da bağlı olduğunu anımsayalım. Cinsel heyecan gecikirse, boşalma da gecikir ve iktidarsızlığı doğurur. Orta yaşlarda aşırı uyarılmalardan kesinlikle kaçınılmalıdır.

Erkek kırkına geldiği zaman, yorgunluğunun yalnızca cinsel devinim sonucu olmadığını düşünmelidir. Sadece cinsel duyguları doğal yoldan uyandığı zaman, cinsel ilişkide bulunmalıdır. Kendi kendisini zorlamak ve cinsel duygularının uyanması için beynini uyarmakla akılsızlık etmiş olur. Fakat duygular doğal yoldan uyandığı zaman erkek yaşını unutmalı ve tıpkı gençliğinde olduğu gibi zevkin tadını tam anlamıyla çıkarmalıdır. Bu, değişimi durduracak ve erkeği ruhsal ve bedensel bakımlardan doyuma ulaştıracaktır. Cinsel yaşam orta yaşlarda dizginlenmemelidir.

Bununla birlikte, orta yaşlardaki erkekler, kendi sınırlarını bilmelidir. Kırk yaşlarında cinsel ilişkiyi dört günde bir, elli yaşlarında ise haftada bir kezden fazla yapmak pek doğru değildir. Bunlar birtakım sınırlardır. Fakat, mutlak bu sınırlara uymak gerekmez. Özellikle bunlara sıkı sıkıya uymak, bazen büyük bir hata bile olabilir.

Başka bir sorun da eşlerin farklı yaşlarıdır. İki, üç yaş fark pek bir şey değildir. Fakat aradaki fark beş veya on yaş ise, bu durumda erkek kırkına veya ellisine gelmiştir, oysaki kadın ancak otuzunda veya tam kadınlığının en verimli yaşındadır. Gururu yüzünden veya kendisini buna görevli saydığı için erkek, eşini tatmin etmeye çalışır. Kadın, doymak bilmeyen isteklere sahip olabilir ve erkek gitgide azalan gücünden dolayı umutsuzluğa kapılır.

Benim önerim şudur: Bu durum, acı bir gerçek şeklinde ortaya çıkmadan önce, eşler eskiden uyguladıkları pozisyonları bırakıp kadının yukarda olduğu veya yan pozisyonları yeğ tutmalıdır. Bu pozisyonlar, kadını yönetici role geçirir ve onu orgazma ya da benzeri şekilde doyuma ulaştırmaya götürür.

Ancak bu şekilde, gerek erkek, gerekse kadın mutluluklarını ayakta tutabilir. Birleşimden önceki okşamalar bu yaşlarda gitgide daha çok değer kazanır. Okşamalar yalnızca biraz sonraki kısa birleşim sırasında kadının orgazma ulaşmasını kolaylaştırmakla kalmayacak, birleşme olmasa bile kadının tatmin olmasını sağlayacak, hiç değilse onun gerilimini giderecektir. Erkek, evliliğin ilk yıllarında kuvvetli, ihtiraslı okşamalara -dış cinsel organları ağız yoluyla uyarmak ve vaginanın parmakla uyarılması- eşini alıştırdığında büyük hata işlemiş olur. Bu kozu, sıkıda kaldığı zaman kullanmak üzere saklamalıdır.

Erkekte Aşağılık Kompleksi

Hemen hemen her erkek, penisinin diğer erkeklerden daha büyük olmasını ister. Düşünülemeyecek kadar çok sayıda erkek penislerinin boyu ve kalınlığından hoşnut değildir. Bunun sonucu olarak da erkeklerin büyük bir kısmı bu alanda bir aşağılık kompleksi ile karşı karşıyadır. Bu konuda üç grup anılabilir:

1. Penis gerçekten normalden daha küçüktür.
2. İstatistiklerle ortaya konan penisin ortalama boyu fazla abartılır.
3. Penis normaldir, fakat erkek vasat olmayı istemediği için, penisinin boyundan hoşnut değildir.

1. Gruptaki erkek, durumundan yıkanmakta haklı olabilir. Fakat umutsuzluğa kapılması gerekmez. Küçük ağızlı bir kadın seçtiğinde, bu kadının vaginasının da ağzı gibi küçük olacağından, hemen hemen emin bulunmalıdır. 4. bölümde belirtilen pozisyonları uygulamakta daha dikkatli olmalıdır.

2. ve 3. grup, erkekler arasında daha çok görülür. Burada birkaç tipik örnek vermek istiyorum. Bir erkek bana derdini şöyle açtı: "Penisim diğer erkeklerinki kadar uzun. Fakat bir şey normal değil. Sertleştiği zaman sadece 12 santim oluyor." Ona bunun yeterli olduğunu söyledim. Fakat son derece ciddi, şöyle yanıt verdi: "Normal boy 14 ile 16 santim değil mi?" Daha sonra, Van De Velde'nin tanınmış kitabı "Mükemmel evlilik"de böyle okumuş olduğunu öğrendim. Okuduğunu körü körüne kabullenmişti.

Yine kafası çalışmayan bir adam, penisinin normalden iki santim daha kısa olduğundan yakınıyordu. Yanlışlıkla gene yukarda adı geçen kitapta belirtilen üst uzunluğu alt uzunluk olarak anlamıştı.

Uyarılmış durumda penis en çok siyah ırkta büyüktür. Bunu beyaz ırk ve nihayet sarı ırk izler. Çeşitli ırkları kıyaslayarak aşağılık kompleksine kapılmak anlamsızdır. Zira her ırkın vaginası da penisin boyuna göredir.

Uyarılmış penis, kendisini kabul eden vaginaya girebilecek kadar büyükse, ortada bir problem yok demektir.

Erkek, kendi ırkından kadınla cinsel ilişkide bulunabildiği sürece durumundan hoşnut olmalıdır. Asıl sorun, penisin boyu değil, cinsel birleşim konusunda bilgisizliktir.

Şaşılacak kadar çok sayıda erkeğin penisleri vasat boydadır. Fakat bunlar, cinsel yaşam üzerine hiç bir şey bilmedikleri ve sorunu penislerinin küçüklüğünde buldukları için, doyuma ulaşamaz. Erkek, sahip olduğu organa daha fazla güvenmelidir. Güvenin azlığı iktidarsızlığa götürür.

Penis Kırıkları

Sertleşmiş penisin katılaşıp dikleşmesini sağlayan üç süngerimsi cisimden biri ya da tümü, bir ya da bir kaç yerinden her hangi bir dış etki ile parçalanabilir. (Penisin gerçekten kırılması -bazı hayvanların aksine penis kemiği olmadığı; için söz konusu olamaz) «Penis kırıkları» tıp alanında çok ender görünen olaylar arasındadır. Penis kırıklarının nedeni çoğunlukla fazla yaygın olmayan cinsel duruşların uygulanmasıdır. Bu olayların ayakta ve oturarak yapılan cinsel birleşimler sırasında ortaya çıktığı görülmüştür.

Penis dokusunun yırtılmasıyla büyük kanamalar meydana gelir. Eğer idrar borusu da zedelenmişse akan idrar penis dokusunu harabeder. Böyle bir penis kırığında yapılacak ilk tedavi parçalanan dokunun bir ameliyatla dikilmesidir. Penis kırıklarının çoğunlukla hiç bir yan etkisi yoktur. Bunun başlıca nedenlerinden biri cinsel organlarda açılan yaraların gayet çabuk iyi olabilmesidir.

Dönemsel Cinsel Perhiz Yöntemleri

İlkeler

Doktor Rozenbaum’un yazdığı gibi, «raslantısal bir olasılıklar hesabına dayanan bu yöntemler, gelecek üstüne girişilen ve çoğunlukla yitirilen birer bahistir.» Bununla birlikte, bir ay süresince kadının gebe kalabileceği ancak birkaç gün olduğundan, sözkonusu perhiz yöntemlerinin gene de doğru bir dayanağı vardır. Gerçekten, her ay ancak 1 yumurta hazırlanır ve 2 yumurtanın hazırlandığı çok ender durumlarda da, genellikle her iki yumurta birlikte oluşur. Üstelik, yumurta, ancak çıkmasından sonraki 15-20 saat içinde döllenebilir. Ayrıca, kadının dölyatağı borularına doğru çıkan spermatozoyitler, dölleyici güçlerini ancak 3-4 gün kadar koruyabilirler (bu sayı bütünüyle kuramsaldır; çünkü spermatozoyitlerin yaşam süresi daha uzun olabilir ve bazen 7-8 günü bulabilir).

O halde yapılacak iş, her ay âdetin ilk gününden başlanarak çevrimin günlerini sayma yoluyla yumurtlama tarihini belirleyebilmektir. Bu belirleme son derece önemlidir.

Yöntemler

Çok iyi bilinen ve yumurtlamanın oluştuğu günün belirlenmesinde kullanılan 2 yöntem vardır.

Ogino yöntemi

Bir Japon cerrahı olan Ogino, 1924 yılında, yumurtlamanın âdet kanamalarından önceki 12. ve 16. günler arasında olduğunu ortaya koydu. Bu, çağın çok önemli bir buluşudur; çünkü o zamana kadar, yumurtlamanın zaman açısından düzensizlik gösteren bir olay olduğu kabul edilmekteydi. Ogino, önce kadının son 12 aylık âdet çevrimlerinin uzunluğunu inceleyip, en kısa çevrimin gün sayısından 18′i çıkararak döllenebilirliğin ilk gününü, sonra da en uzun çevrimin gün sayısından ll’i çıkararak döllenebilirliğin son gününü buldu. O halde, bir önceki yıl içindeki âdet çevrimlerinin süresi 27-32 gün arasında değişen bir kadında, döllenebilirliğin 1. günü 27 eksi 18′e, yani çevrimin 9. gününe, döllenebilirliğin son günü de 32 eksik, yani çevrimin 21. gününe uyar. Demek ki, kuramsal olarak bu kadın, çevrimin 9. gününe kadar, daha sonra da 21. günden başlayarak normal ilişkilerde bulunabilir.

Knaus yöntemi

Bu yöntem de, öncekiyle aynı ilkeye dayanır, ama biraz daha geniştir. Son âdet çevrimi 27-32 gün arasında değişen bir kadın için, döllenebilirlik dönemi, bu yönteme göre çevrimin 10. ve 19. günleri arasında yeralır.

Viyana’lı bir kadın hastalıkları uzmanı olan Knaus, tehlikeli dönem süresince kadının hiç ilişkide bulunmamasının gerekliliği üstünde durmuştur; çünkü, yöntemine güvenmekle birlikte, ilişkide erkeğin geri çekilmesinin etkililiğine hiç inanmıyordu.

Bu yöntemlerin eleştirisi

Günümüzde, âdet çevrimi süresince, kısır gün bulunmadığını kadınların çoğu bilmektedir. 28 günlük bir çevrimde gebe kalmaya en uygun dönem 8. günden yaklaşık 19. güne kadar sürdüğünden, kuşkusuz, en verimli günler hesaplanabilir. Ama, çevrimin her anında, hattâ âdetler sırasında yumurtlama ve döllenme olasılığı bulunduğundan, kısır günleri belirlemek olanaksızdır. Düzensiz bir âdet çevrimi, tatile çıkma ya da günlük yaşama koşullarında herhangi bir değişiklik, ruhsal ya da bedensel rahatsızlıklar, yumurtlama tarihinin öne ya da geriye kaymasına neden olabilir ve döllenme, öngörülen zamanın bütünüyle dışında gerçekleşir. Kısır günlerin varlığına güvenen kadınlar,. mutlaka günün birinde gebe kalacaklardır.. Profesör Tietze, 8. ve 19. günler dahil bu tehlikeli dönemde her tür cinsel ilişkiden kaçınacak bir kadının, doğurganlık çağı boyunca 5 kez gebe kalabileceğini hesaplamıştır. Önceden planlanmamış bir gebelikten fazla rahatsız olmayacak bir çift, verimli günlere göre ilişkilerini rahatça ayarlayabilirler; ama çocuğu olmaması gereken bir kadın, hiç bir zaman bu yönteme başvurmamalıdır.

Erkek Çocuklar Kız Çocuklarından Neden Farklıdır

7 Ekim 2009 Çarşamba

NİÇİN ERKEK ÇOCUKLAR ” KIZLARDAN FARKLIDIR?
Çocuğun soracağı ilk sorulardan biridir bu. Cevap, soruyu soran çocuğun cinsi­yetine göre değişik olacaktır. Bir kız ço­cuğuna “kızlar daha sonra dünyaya be­bek getirecekleri için bu şekilde yaratıl­mışlardır” şeklinde bir cevap yerinde olur. Böylece, dişi cinsin görevi de belir, tilecektir. Gene bu şekilde, küçük kız­ların, erkeklerinki gibi bir üreme organı­na sahip olmamaktan doğabilecek kompleksleri yok edilebilir. Gerçekten de, kızlar, gerek aile içinde, gerekse toplumda erkeklere daha çok önem ve­rildiğini hissettiklerinden sürekli olarak bir aşağılık duygusunun etkisindedirler.
Kızlar daha çok küçük yaştan erkek ço­cukların ailedeki önemini farketmekte, erkek çocukların cinsiyet organlarına çok kere kulağa hoş gelen isimler takı­lırken, kendininkilere böyle bir şey ya­pılmadığını görmektedirler. Böylece, küçük kızlar, erkeklerde olan ve onları kendilerine bu derece üstün kılan “şey” in eksikliğini duymanın kompleksiyle büyümektedirler. Bu durum, erkek çocuk beklerken kızları olan ailelerde, ya da erkek kardeşinin kendine tercih edil­diğini hisseden kızlarda daha belirgin olmaktadır, öyleyse, kız çocuğun, ha­yatta dişi cinse büyük ve önemli görev­ler düştüğünü bilmesinde, öğrenmesin­de büyük yarar olacaktır. Anne, çocuğuna kendi aşağılık duygu­larını yansıtmamak için çaba gösterir, küçüklüğünden beri edindiği yanlış fi­kirlerden kurtularak kadınların önemine önce kendi kendini inandırırsa iş kolay­laşacaktır.
Freud okuluna bağlı psikanalistler iki cins arasındaki farklılıktan yakınan kız çocuklarına şu açıklamanın yapılmasını önerirler: “Evet erkek çocukların üreme organları değişik, ama büyüdüğünüz zaman sizin de göğüsleriniz olacak”. Bu, yanlış bir davranıştır. Doğru olan, kızlarla erkekleri yarışma düzeyine so­kup aralarında rekabet yaratmak değil, kız çocuğuna ondaki iyi ve güzel şeyleri göstermek, kadın cinsinin kendine özgü niteliklerinden söz etmek, ve özellikle ona, erkek kardeşine gösterilen özen, ilgi ve sevecenliği eksiksiz olarak gös­termektir. Kız çocuklarının erkeklerden, niçin farklı olduklarını soran bir erkek çocuğa ise verilecek cevap ayrı olacak­tır. Ona kızların ileride çocuk doğurma­ları gerektiği için değişik yapıda olduk­ları, söylenebilir. Yetişkinler arasında da kadınların erkeklerden, annelerin baba­lardan farklı oldukları şeklinde örnekler verilebilir. Erkek çocuklar, erkeklik or­ganlarının doğuma ne katkısı olacağını sorabilirler. Bu durumda onıara doğanın cinsler arasında farklar bıraktığını, kız­ların ve erkeklerin cinsiyet organlarının doğuştan böyle olduğunu, kadınların dünyaya bebekler getirebilmek için bir delikleri olduğunu açıklamak gerekir. Çocuk belki de, “öyleyse senin de var, göster bakalım” diye üsteleyecektir. Onun bu merakını tatmin etmek yerin­de olmaz. O zaman, durumu idare yo­luna gitmeli ve gülümseyerek böyle bir şeyin yapılmayacağını söyleyip, “Sen beni soyunup banyo yaparken hep gö­rüyorsun ya!” şeklinde bir cümleyle geçiştirilmelidir.
İzlenebilecek diğer bir yol da çocuğa soyunuk bir kız çocuğunu göstermek olabilir. Yalnız böyle bir yol tutuldu­ğunda herşeyin çok doğal bir şekilde geçmesine, çocuğun kendisine ders ve­rildiğini hissetmemesine dikkat edilme-fidir.
Böyle durumlarda erkek çocuğa kızkar-deşini göstermek olağandır. Kızkardeşin bulunmadığı ailelerde ise ona başka bir kız çocukla beraber banyo yaptırma fır­satı yaratılmalı, fakat kızı ilk defa çıplak gördüğü anda hemen ikisi arasındaki farkı söylemekten mutlaka kaçınılmalı­dır. Çocuğun “Karşımda erkeklik organı kesilmiş bir erkek çocuk var, onu bana gösterip beni avutmaya çalışıyorlar” şeklinde yanlış bir fikre saplanıp, bu so­run üzerinde merak duymasına engel olmak ve iki cins arasındaki farklılığı kendi kendisine ve yavaş yavaş farketmesini beklemek en doğru davranış ola­caktır.
Çocuğun sorularını cevaplarken büyük­lerin davranışları kadar ses tonlarının da doğal olması gerekir. Çocuk, cinsellik konusunda hiç bir soru sormuyorsa, bu onun bu konularla ilgilenmediği anla­mına gelmez. Bu durgunluğun nedeni çok kere, onun yakışıksız bir soru sor­maktan çekinmesi veya daha önce baş­ka birine bu alanda sorduğu bir sorunun yarattığı şaşkınlığı yenilemek istememe­si olabilir (çişini yaparken ya da hayvan­ların çiftleşmesini seyrederken bahçe­deki herhangi birine sorduğu soruya uy­gunsuz bir cevap almış olabilir). Böyle durumlarda, çocuğu çekinmeye zorla­yan nedenleri bulmak ve onun soruları­nı cevaplayarak merakını gidermek ge­rekir.

Uykuda Boşalmanın Tedavisi İçin Şifalı Bitkiler

UYKUDA BOŞALMA
Tanımı: Geceleri uyku esnasında meni kesesinin dışarı bo­şalmasıdır.
Nedenleri : Genellikle cinsel libidonun fazlalığı, görülen erotik rüyalar ve uzun süreli cinsel aktivitede bulunmamak. Bir başka nedeni ise tamamen sosyal ilişkilerde cinselliği baskı al­tında tutmaktır.
Önerilen Tedavi Biçimi: Akşamları yatmadan yarım saat kadar evvel bir çay fincanı kaynar suyun içine bir çay kaşığı ada çayı katılıp demlen­mesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzülerek içilir.
* Akşamları yatmadan yarım saat kadar evvel bir çay fincanı kaynar suyun içine ince kıyılmış bir çay kaşığı acı pelin katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzülerek içilir.
* Akşamları yatmadan yarım saat kadar evvel bir çay fincanı kaynar suyun içine ince kıyılmış bir çay kaşığı kişniş katılıp dem­lenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzülerek içilir

Dikkat : Burada yazan bilgiler bilgi amaçlıdır tedavi niteliği taşımaz ltfen sorunlarınız için bir doktora danışınız.

Yatağa İşemenin Tedavisi İçin Şifalı Bitkiler

YATAĞA İŞEME
Tanımı: (Enuresis) Altını istem dışı idrar kaçırıp ıslatmaktır.
Nedenleri: Organik olması durumunda, diyabet, böbrek hasta­lığı ya da mesanenin sinirsel kontrolünde bir bozukluk aranmalıdır.
Hiçbir organik anomali bulunmadığı halde, bu durumun psikolojik nedeni araştırılır. Genellikle ana-baba baskısı etken­dir. Bir çocuk 18 aylık olana kadar mesane kontrolünü sağlaya­maması normaldir. 2 yaşından sonra bile, çocuğun ara sıra, idrar kaçırması normal olarak görülür.
Çocuğun her yatağı ıslatışı, ana-baba tarafından büyük bir olay haline getirilmesi durumunda, çocukta, bu durum sürekli olmaya başlar. Genellikle şefkat duygusu verilen çocukta, duru­mun düzeldiği görülür. Ayrıca yatmadan Önce sıvı verilmemesi de yararlı bir önlemdir.
Öneriler: Bir miktar güneş altında toplanmış bin bir delik otu bir şişenin boğazına kadar doldurulur ve üzerine ağzına kadar saf alkol eklenerek, ağzı sıkıca kapatıldıktan sonra şişe 2-3 hafta bo­yunca güneş görebileceği veya sıcak bir yerde bekletilip şişenin içindeki yağ kırmızı bir renk aldıktan sonra bir tülbent yardımıyla paşası da sıkılmak suretiyle temiz bir şişeya aktarılır. Günde üç öğün bir yemek kaşığı suyun içine beşer damla damlatılarak kul­lanılır. Bu uygulama mesanenin sinirsel kontrolünde bir rahatsız­lık durumunda oldukça faydalı olacaktır. Aynı zamanda bu tentürü dıştan mesane bölgesine friksiyon yaparak da kullanılabilir.
* Bir çay fincanı kaynar suyun içine bir çay kaşığı havlıcan katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzüle­rek içilir.
* İki avuç ince kıyılmış civanperçemi (sap ve çiçekleri) yarım kova (2,5 İt) soğuk suyun içine katılıp on iki saat bekletilip ertesinde ısıtılarak yarım kova banyo suyuna süzülerek ilave edilir ve her gün yirmi dakika boyunca oturularak banyo yapılır. Bitki 2-3 banyo daha kullanılabilir.
Aynı zamanda; bir çay fincanı kaynar suyun içine ince kı­yılmış bir çay kaşığı civanperçemi katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzülerek günde iki kez sabah ve öğleden sonra olmak üzeri birer çay fincanı içilir.
* Bir litre suyun içine ikişer yemek kaşığı peygamber çiçe­ği ile kantoron katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek , Üç satte bir birer yemek kaşığı alınır.
* Bir çay fincanı kaynar suyun içine ince kıyılmış bir tatlı ka­şığı mısır püskülü (uzun süre saklanmış olanlarından kullanılmalı ve kesinlikle taze olmamalıdır) katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra, 3 saatte bir, birer yemek kaşığı alınır.
* Bir miktar ince kıyılmış servi yaprağı bir şişenin boğazı­na kadar doldurulur ve üzerine ağzına kadar saf zeytinyağı ekleyerek, ağzı sıkıca Kapatıldıktan sonra şişe iki hafta boyunca gü­neş görebileceği veya sıcak bir yerde bekletilir. Mesane ve bel bölgesi bu yağ ile ovulur.
* Yarım litre suyun içine bir silme çorba kaşığı andız kökü katılıp kaynatılmasının ardından süzülüp, ılıdıktan sonra üzerine bir çay bardağı sirke eklenip akşam yemeğinden sonra yarım çay bardağı içilir.

Dikkat : Burada yazan bilgiler bilgi amaçlıdır tedavi niteliği taşımaz lütfen sorunlarınız için bir doktora danışınız.

Afrodizyak Nedir Hangi Şifalı Bitkilerden Yapılır

Cinsel Gücü Artıran Şifalı Bitkiler

* Büyükçe bir havanın içine ikişer çorba kaşığı karanfil, havlıcan, tarçın ve bir silme yemek kaşığı anber katılıp iyice dö­vüldükten sonra içine yanm su bardağı süzme bal katılarak karıştırıldıktan sonra günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer çorba kaşığı yenir.
Sert olan maddelerde gramajları elde etmek için; iyice dövül­müş malzeme ince bir elekten geçirilerek gramajlar hesaplanır. Sı­vı maddeler ilk önce birbiriyle karıştırılır ve daha sonra un haline getirilmiş malzemeyle iyice kanı ştırıl diktan sonra kısık ateşte macun kıvamına gelinceye kadar tekrar karıştırılır. Genişçe bir tepsi­nin içine dökülerek soğumaya bırakılır. Ardından ceviz büyüklügünde parçalara ayınlarak temiz bir kavanozun içinde muhafaza ediler. Sabah kahvaltılarından yarım saat Önce bir adet yenir.
* Bir litre suyun içine havanda dövülerek toz haline getirilmiş iki çorba kaşığı havlıcan, bir tatlı kaşığı toz zencefil katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek günde üç öğün, arzuya göre: süzme bal ile tatlandınlarak birer su bardağı içilir.
* Bir litre suyun içine 100 gram kadar zencefil kökü katılıp, kaynatılmasının ardından süzülerek akşamları yatmadan bir saat kadar önce bir bardak içilir.
* Birer yemek kaşığı danfülfül, zencefil ve iki yemek kaşı­ğı süzme bal kanştınlıp macun haline getirildikten sonra akşamları yatmadan bir saat kadar evvel yenilir.
* Aynı miktarlarda badem içi, fıstık içi, fındık içi, Hindistan cevizi, çam fıstığı çitlembik, zencefil, havlıcan ve danfülfül bir; havanın içinde dövülerek toz haline getirildikten ve birbirine iyice kan sınıldıktan sonra, bu karışımı macun haline getirebile­cek kadar süzme bal eklenip akşamlan yatmadan bir saat kadar önce bir yemek kaşığı alınır.
* Büyükçe bir havanın içinde dövülerek tozjıaline getirilmiş
olan birer çorba kaşığı badem, fıstık, fındık, çam fıstığı, zencefil,
hindistan cevizi iyice karıştırıldıktan sonra üzerine bir kilogram
süzme bal katılıp macun haline getirildikten sonra günde iki kez,
sabah ve akşam olmak üzere birer çorba kaşığı yenir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı keten tohumu, yarım çay kaşığı toz karabiber bir tatlı kaşığı süzme bal ile karıştırılıp akşamları yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan birer çorba kaşığı acıbadem, kantaron çiçeği ve bir su bardağı süzme bal ile kanştınlıp günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer tatlı kaşığı yenir.
* Birer tatlı kaşığı havlıcan, toz şeker ve yanmşar çay kaşı­ğı anason, kitre kanştınlıp ikiye bölündükten sonra ilk yarısını sabah kahvaltısından yarım saat önce, diğer yansı ise akşam ye­meğinden yarım saat önce yenir.
* Bir litre suyun içine 100 gram kadar havlıcan kökü katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek akşamlan yatmadan bir saat kadar Önce bir bardak içilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir çay bar­dağa fındık, bir tatlı kaşığı tarçın ve bir çay bardağı süzme bal iyice kanştınlıp günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere bi­rer çorba kaşığı yenir.
* Bir kahve fincanı gülsuyu ile birer tatlı kaşığı misk ve tarçın kanştınlıp cinsel ilişkiden yanm saat kadar önce penise sürülür.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı fın­dık içi, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştırılıp akşamlan yatma­dan bir saat kadar önce yenilir.
* Birer tatlı kaşığı kum nane ve süzme bal kanştınlıp her sabah kahvaltıdan yanm saat önce yenilir.
* Büyükçe bir havanın içine aynı oranda havuç tohumu, fındık ve bakla katılıp iyice dövülmesinden sonra akşamlan yat­madan bir saat kadar önce bir çorba kaşığı yutulur.
* Büyükçe bir havanın içine aynı oranda, antep fıstığı, fındık, kuru üzüm ve toz şeker katılıp iyice dövülmesinden sonra günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere ikişer silme yemek kaşığı yenir.
* Bir miktar rendelenmiş Hindistan cevizi ve süzme bal be­raberce dövülerek macun yapılır ve akşamlan yatmadan evvel bir yemek kaşığı yenir.
* Bir havanın içine bir çay kaşığı kereviz tohumu, bir çay kaşı­ğı çam fıstığı ve yarım çay kaşığı terementi katılıp iyice dövüldük­ten sonra içine bir çorba kaşığı süzme bal ilave edilip macun haline getirilerek akşamlan yatmadan bir saat kadar evvel yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir çorba kaşığı şalgam tohumu, birer kahve fincanı süzme bal ve gülsuyu iyice kanştınlıp günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere bı rer tatlı kaşığı yenir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı havuç tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Bir litre suyun içine havanda dövülerek toz haline getiril­miş olan bir silme çorba kaşığı tere tohumu, şalgam tohumu, havuç tohumu katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek günde iki kez sabah ve akşam olmak üzere birer çay fincanı içilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı acı bakla tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Bir kahve fircanı antep fıstığı havanda dövülerek toz hali­ne getirildikten sonra, içine iki kahve fincanı çekirdeksiz kuru üzüm katılıp, macun kıvamına gelene kadar dövülmeye devam edilir. Elde edilen macun ikiye bölünüp, sabah kahvaltılanndan sonra ve yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Büyükçe bir havanın içine aynı oranda, antep fıstığı, soya fasulyesi ve susam katılıp iyice dövülmesinden sonra günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer çorba kaşığı yenir.
* Küçük bir tencerenin içine aynı oranda süzme bal ile tuz­suz tereyağı katılıp kısık ateşte kaynatılır. Bu kanşım bîr su bar­dağı üzüm hoşafına bir çorba kaşığı oranında katılıp günde iki kez sabah ve akşam olmak üzere birer su bardağı içilir.
* Bir litre suyun içine 3/4 bardak kuru siyah üzüm, yanm çay fincanı ince kıyılmış kuru kayısı, bir avuç portakal veya mandalina çekirdeği, dört adet çiğ yumurta şarısı, üç yemek ka­şığı rendelenmiş yaban havucu ve iki çay kaşığı hakiki safran katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek suyunun içine yanm çay fincanı süzme bal ilave edilip, günde iki kez, sabah ve ak­şam olmak üzere birer çorba kaşığı yenir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir çorba ka­şığı kereviz tohumu ile iki çorba kaşığı süzme bal karıştırılıp gün­de iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer tatlı kaşığı yenir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı şal­gam tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Bir litre suyun içine bir avuç şalgam yaprağı katılıp kay­natılmasının ardından süzülerek günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer çay fincanı içilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı su teresi tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştmlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı su­sam tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştmlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar Önce yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı ka­dar ısırgan tohumu ile bir tatlı kaşığı süzme bal kanştınlıp, yan­sı akşam yemeğinden önce, diğer yansı ise yatmadan bir saat kadar önce kullanılır.
* Bir litre suyun içine dört diş minik minik kıyılmış sarım­sak, bir tatlı kaşığı soğan ve bir yemek kaşığı nane katılıp kay­natılmasının ardından süzülerek yatmadan bir saat kadar önce bir çay fincanı içilir.
* Büyükçe bir havanın içine yanmşar çay fincanı soğan su­yu, yulaf ezmesi, bir kahve fincanı ince kıyılmış kedi otu, dört iri diş sarımsak ve bir çay fincanı arpa unu katılıp iyice dövül­dükten sonra içine bir su bardağı soğuk su katılıp kısık ateşte pi­şirilir. Pişen karışım bir tülbent yardımıyla süzüldükten sonra kalan posa bir kilogram süzme bal ile kanştınlıp kısık ateşte macun haline gelinceye kadar tekrar pişirilir. Sıcak halde bir tepsinin içine dökülür ve soğumasının ardından birer misket bü­yüklüğünde parçalara ayınlarak saklanır. Günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer adet yenir.
* Yatmadan bir saat kadar önce bir kesme şekerin üstüne 1-2 damla nane esansı damlatılıp yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı mahlep tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile karıştınlıp akşam­lan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Bir çay fincanı sıcak suyun içine bir çay kaşığı kuşdili katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzülerek içilir. Günde iki defa (akşam yemeğinden ve yatmadan bir saat kadar önce) taze hazırlanarak kullanılır.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı boy otu tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı la­hana tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı kuşgözü bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yat­madan bir saat kadar önce yenilir.
* Bir miktar kuru incir ve süzme bal beraberce dövülerek ma­cun yapılır ve akşamlan yatmadan evvel bir yemek kaşığı yenir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı boncuk otu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamları yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı sa­lep tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yatmadan bir saat kadar önce yenilir.
* Bir litre suyun içine 100 gram kadar enginar kökü katılıp kaynatılımsanın ardından süzülerek akşamlan yatmadan bir saat kadar önce bir bardak içilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilen bir tatlı kaşığı turp tohumu, bir tatlı kaşığı süzme bal ile kanştınlıp akşamlan yat­madan bir saat kadar önce yenilir.
* Bir miktar kuru ceviz ve süzme bal beraberce dövülerek ma­cun yapılır ve akşamlan yatmadan evvel bir yemek kaşığı yenir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir çorba ka­şığı kuru nar kabuğu ve yine havanda dövülmüş bir çorba kaşığı mazı karıştırılıp her sabah kahvaltıdan yarım saat Önce yenilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan yanmşar çay kaşığı semiz otu tohumu, sinirli yaprak tohumu ve yine, ya­nmşar çay kaşığı sedef çiçeği kurusu, kişniş kanştınlıp akşam yemeklerinden yanm saat Önce yenir.
* Bir litre soğuk suyun içine bir avuç ökse otu katılıp oniki saat bekletilir ve ertesinde hafifçe ısıtılmasının ardından süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.
* Bir litre suyun içine bir avuç ince kıyılmış köknar (körpe dal ve yapraklan) ve yarım kilogram toz şeker katılıp şurup kı­vamına gelinceye kadar kaynatıldıktan sonra soğutulup günde üç öğün birer çorba kaşığı kullanılır.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir çorba ka­şığı semiz otu tohumu ile iki çorba kaşığı süzme bal karıştırılıp günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer tatlı kaşığı yenir.
* Bir litre suyun içine ikişer adet greyfurt ve limonun kabuğu ince ince rendelendikten sonra bu karışım kaynamaya başlarken içine, elde kalan malzeme küçük küçük doğranıp iyice kaynatılır. Bu karışımdan bir su bardağına, bir tatlı kaşığı oranında süzme bal katılarak günde üç öğün aç karnına birer su bardağı içilir.
* Havanda dövülerek ezilmiş olan aynı oranda ceviz ve toz şeker günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer çorba kaşığı yenir.
* Bir litre suyun içine 250 gram ahlat kurusu, bir çorba ka­şığı toz şeker ve üç çorba kaşığı zeytinyağı katılıp su buharla-şıncaya kadar karıştırılıp, günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere ikişer silme yemek kaşığı yenir.
* Bir litre sütün içine iki çorba kaşığı fıliskin tohumu katı­lıp kaynatılmasının ardından süzülerek günde iki kez sabah ve akşam olmak üzere birer su bardağı içilir.
* Havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir kahve fin­canı çörek otu tohumu, iki kahve fincanı süzme bal ile karıştırılıp günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer çorba kaşığı yenir.
* Bir litre suyun içine birer silme yemek kaşığı ince kıyılmış böğürtlen ve mersin yaprağı, ağaç çileği, kuşburnu katılıp kayna­tılır ve soğumasının ardından süzülerek suyuna bir kahve fincanı süzme bal ilave edilir ve günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere yarımşar çay fincanı içilerek buzdolabında saklanır.
* Bir çay fincanı kaynar suyun içine ince kıyılmış bir çay kaşığı kara hindiba katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklen­dikten sonra süzülerek günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere birer çay fincanı içilir.
* Bir çay fincanı kaynar suyun içine bir çay kaşığı yabani mercanköşk katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzülerek günde iki kez, sabah ve akşam olmak üzere bi­rer çay fincanı içilir.
* Bir su bardağı suyun içine bir tatlı kaşığı ince kıyılmış a-di kestane (körpe dal kabuğu ve dikenli meyve kozalağı) katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek günde üç öğün birer çorba kaşığı kullanılır.
* Bir çay fincanı soğuk suyun içine bir çay kaşığı eğir kökü katılıp oniki saat beklendikten sonra, süzülerek, her öğünden önce ve sonra birer yudum olmak üzere günde altı yudum ve her seferinde bardak, sıcak suyun içinde ısıtılarak içilir
* Bir litre suyun içine iki avuç kızılcık meyvesi katılıp kay­natılmasının ardından süzülerek sabahlan aç karnına bir çay fin­canına bir yemek kaşığı süzme bal ilavesiyle içilir.
* Birer tatlı kaşığı, süzme bal, muskat yağı, nezle otu ve kebabe iyice kanştınlıp merhem haline getitildikten sonra peni­sin üzerine sürülür. Sertleşme sorunu olanlar için faydalıdır.
* Bir litre suyun içine bir avuç ince kıyılmış sansabır yap­rağı katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek penis bu suyla yıkanır. Erken boşalmayı engelleyici bir özelliği vardır.
* Birer çay kaşığı muskat ve günlük bir yemek kaşığı süz­me bal ile karıştırılıp yutulur. Erken boşalmaya karşı faydalıdır.
* Sıcak suyun altına (suyun sıcaklığı yavaş yavaş arttınl-malıdır) tutulacak olan penis iyice kızardıktan sonra; bir tatlı kaşığı toz zencefil ve süzme bal iyice kanştınlıp penise sürülür.
* Aynı miktarda ve iyice toz haline getirilmiş olan lavanta, galanga, misk otu, karabiber ve zencefil iyice kanştınlıp har­man edildikten sonra bir elekten geçirilip kalan toz süzme bal ile karıştırılıp merhem kıvamına geldikten sonra ereksiyon ha­lindeki penisin üzerine sürülür.
* Her gün bir çay fincanı gînseng çayı içilir.
* Bir miktar karides iyice kaynatıldıktan sonra kabukların­dan temizlenip üzerine limon, sirke, zeytinyağı ve bol miktarda ince kıyılmış dere otu ilave edilip yenilir.
* Her gün yemeklerden sonra birer adet avokado yenir.
* Her gün yemeklerden sonra birer adet muz yenir.
* Plakisi, salatası veya sebzeli yemeği yapılarak yenilecek olan midye oldukça faydalı olacaktır.
* Çikolata ve çikolatalı tatlılar her zaman için iyi bir afro-dizyak etkisi verir.
* Yemek aralarında iki diş sarımsak yenir.
* Kuşkonmaz ile yapılmış tüm yiyecekler ve salatalar ol­dukça faydalıdır.
* Patlıcan ile yapılmış tüm yiyecekler ve salatalar oldukça faydalıdır.
* Ispanak ile yapılmış tüm yiyecekler ve salatalar oldukça faydalıdır.
* Bol miktarda yenilecek olan yılan balığı meni üretimini arttı nr.
* Kestane tatlısı yapılıp yenir.
* Her gün bir adet taze yumurta sarısı içcilir.
* Her gün çiğ pırasa yenir.
* Her yemek esnasında sofradan kıvırcık salatasını, hindiba salatasını eksik etmemek gerekir.
* Bir litre suyun içine kasaptan alınacak ilikli kemik katılıp kaynatılmasının ardından hem suyu içilir hem de kemiklerin içindeki ilik yenir.
* Bol vanilyalı tatlılar yenir.
* Her gün bir su bardağı sıkılmış üzüm suyu içilir.
* Yeni pişirilmiş ıstakozun dokusu iyi bir afrodizyaktır.
* Mevsiminde her gün bol miktarda kiraz yenir.


Dikkat : Burada yazan bilgiler bilgi amaçlıdır tedavi niteliği taşımaz litfen sorunlarınız için bir doktora danışınız.

Kan İşemeye Yolaçan Başlıca Böbrek Hastalıkları

Kan işemeye yolaçan başlıca böbrek ve sidik borusu hastalıkları
A)
1) Nefrit
2) Kistli yapı (doğuştan kusur)
3) Sidik borusu yangılanması
4) Sidik borusu daralması
5) Taş
6) Piyelonefrit (havuzcuk ve nefronların yan gılanması)
B)
1)Taş
2) Ur
3) Böbrek veremi
4) Zedelenme
5) Hidronefroz (göze içi ya da dışı nedenlere bağlı olarak böbrekte aşırı su birik’mi).
Kan işemeye yolaçan başlıca sidik torbası, siyek ve prostat hastalıkları
1) Sistit
2) Zedelenme
3} Sidik torbası uru
4) Siyek daralması
5) Sünnet derisi ülserleşmesi
6) Siyek ağzı ülserleşmesi
7) Siyek yangısı
8) Siyek uru
9) Prostat yangısı
10) Taşlar
11) Yabancı cisim varlığı
12) Sidik borusunda cepleşme
13) Lfrak
14) Sidik torbası boynu yangılanması.

Sidik Yolu Yangılanması Nedir

Sidik yolu yangılanması
İşeme sistemi hastalıkları arasında, sidik yolları yangısı da önemli bir yer tutar. Siyekte biriken irin akıntıya yolaçar ve hastaya ağrı verir. Bu yangılanmaya es­kiden genellikle gonokoklar yolaçardi; bugün ise daha çok virüslerin sidik yolu yangılanması yaptığı görülmektedir. Gonokok kökenli yangılanmalar antibi­yotik tedavisine karşın ortadan kaldırı­lamamıştır. Cinsel temas sonucu alınan gonokok siyekte yerleşerek yangılanma­ya yolaçmaktadır. Sidik yolları yangılan masının bu türünün önlenmesi zührevi hastalıklarla mücadelenin konusuna gi­rer.

Prostat Hastalıkları

Prostat
At kestanesi büyüklüğünde ve biçiminde olan bu bez, birkaç lobdan oluşur. Sidik torbasının alt arka yüzünde rektu­mun önünde bulunması nedeniyle, he­kim, rektum yoluyle prostat hacminin büyüklüğünü ve durumunu kolaylıkla anlayabilir.
Prostat elli yaşını geçmiş erkekler için bir kaygı nedenidir. Bu organda görülen kanser dişilik hormonları ile tedavi edi­lebildiğinden öbür organlara oranla daha az tehlikelidir. Ancak teşhiste geç kalınırsa prostat kanseri ikincil kanser­lere yolaçar. İkincil kanser genellikle akciğerlerde görülür. Prostatın irileşmesi, işeme bozuklukla­rına ve hastayı tasalandıracak bir ağırlık duygusuna neden olur. Bu durumda he­kime başvurulduğunda başarılı bir ame­liyat ile hasta yeniden düzgün bir yaşan­tıya kavuşabilir.

Ülserleşme

6 Ekim 2009 Salı

Dolaşım bozukluğu yüzünden bacaklar­da meydana gelen tipik varis ülserleri hemen hemen ağrısız oldukları için has­ta tarafından çoğu kez önemsenmezler. Bu nedenle ülserleşme olayının zama­nında teşhisi bulunduğu yere bağlı ol­maktadır.
Cinsel organlardaki ülserleşme daha önemli sayılır. Çünkü bu yaraların köke­ninde genellikle zührevi hastalıklar var­dır. Ancak bilgisizlik nedeniyle çoğu ki­şi bu duruma gereken önemi vermez. Kimi zaman da, mikrop öldürücü her­hangi bir merhem sürülür. Böylece ya­ranın görünüşü değişir ve iyileşme belir­tileri gösterir. Ancak gerçekte hastalığın gelişmesi durmaz. Bu yüzden, örneğin frengi çoğu zaman gelişimin ancak ikin­ci evresinde farkedilmektedir. Çünkü, ilk belirti olan frengi çıbanı ihmal edil­miştir. Bir frengi çıbanının, bir yumuşak çıbanın, kimi zaman da Nicolas ve Favre hastalığı ülserinin söz konusu olduğu her cinsel organ ülseri hemen bir uzma­na gösterilmelidir. Bunların ayrıntılı teş­hisi kimi zaman güç olmaktadır. Bu ne­denle konsültasyonu gerektiren ek mua­yeneler yapılır. Antibiyotiklerin ortaya çıkmasıyla, tedavi çok kolaylaşmıştır ve zamanında uygulanınca, çok iyi sonuç­lar vermektedir.
Sonuç olarak sert, ağrısız, kenarları belirgin bir çıban çıkarsa, bir frengi çı­banı söz konusu olabileceği için gere­ken özeni göstermek gerekir. Özellikle, çevredeki lenf düğümlerinde ağrısız bir şişkinlik varsa hemen bir uzmana baş­vurmak doğru olur. Aynı şekilde, ağız ve dil yaraları da zaman geçirilmeden tedavi edilmeli ve küçümsenmemeli­dir.
Kuşkusuz bir uçuk da söz konusu olabi­lir. Ayrıca, çürük bir dişin yolaçtığı bir ülserleşme olabileceği gibi frengi ya da verem kökenli bir ülserleşme ve hatta dil kanseri de olabilir. Kan hastalıkları ve ilâç zehirlenmeleri de çeşitli ivegen ülserli ağız yangılarına yolaçarlar. Kimi zaman da ülserleşme olmadan ağzı be­yaz bir zar kaplayabilir. Bu, bir manta­rın neden olduğu pamukçuk hastalığı­dır. Sigara tiryakilerinin ağzında lökoplazi adı verilen beyazımsı lekeler belirebilir. Bunlar zamanla dil kanserine dö­nüşebilir. Aşırı kansızlık veya vitamin­sizlik, şeker hastalığı, hatta kimi zaman da frengi, dilin anormal bir biçimde me­meciklerle kaplanmasına yolaçabilir.

Yumurtalıklar

Bu bezler bir yandan yumurtacık üretir­ler, öte yandan iç salgılar aracılığıyla kadının cinsel işlevini düzenlerler. Bu düzenleme
a) folikülin sayesinde, cinsel organların ve ikincil cinsel karakterlerin gelişmesi­ni sağlayarak;
b) yine folikülin ve lütein sayesinde, dölyatağını döllenmiş olan yumurtacığı kabul edecek duruma getirmek amacıy­la dönemsel bir biçimde değişikliğe uğ­ratarak gerçekleşir.
Ergenlik çağında, folikülin, ya da östrojen göğüslerin gelişmesine, vücudun belirli yerlerinin kıllanmasına, dişiliği belirleyen bedensel ve ruhsal değişiklik­lere yolaçar.
•Her ay, âdet döneminin ilk on beş günü içinde, folikülin üretimi yükselerek bir göze çoğalmasına ve dölyatağı mukoza­sının kalınlaşmasına yolaçar. Âdet döneminin on beşinci gününe doğ­ru, yumurtalıkta yer alan sayısız folikülrerden biri olgunlaşır, yarılır ve yumur­tacığı bırakır. Serbest kalan yumurtacık Fallop borusundan geçerek dölyatağına doğru yol alır. Yarılmış olan folikülün yara izi çevresinde geçici olarak sarı ci­sim oluşur. Sarı cisim lütein ya da progesteron adı verilen bir hormon salgı­lar.
26. güne doğru, yumurtacık döllenmemişse, sarı cisim bozulur ve lütein olu­şumu durur. Gerçekte bu hormonun yu­murtacığın dölyatağında tutulmasını sağlamak gibi çok önemli bir işlevi var­dır. Dölyatağı mukozasındaki değişme­leri sona erdirir ve mukozaya bir dantel görünümü verir. Bu görünüm gebelik öncesi dönemi belirler. Bu duruma ge­len mukoza artık döllenmiş yumurtayı kabul etmeye hazırdır. Ama döllenme olmazsa, sarı cisim bozulmasıyla folikülin ve lütein üretimi birden kesilir. Bu­nun sonucu olarak, mukozada damar büzülmeleri oluşur ve kanamalar meyda­na gelir. Bu kanamalar âdet kanamaları­dır.
Yumurtalığın gösterdiği bu dönemsel değişimlere bir hipofiz salgısı olan gonadostimülinin uyarıları yolaçar. Doğum kontrol hapları, yapısındaki maddelere göre, yumurtalığın bu deği­şimlerine bağlı olarak, yumurtlamayı önleme, ya da döllenmiş yumurtayı döl­yatağı dışına atma biçiminde etki göste­rirler.
• İç salgıbezi-yumurtalık hastalığı: Yu­murtalığın salgılama işlevinde ya da hipofizin gonadotrop çıkarmasında bir düzensizlik söz konusu olabilir. Bunun nedeni cinsel organlarda var olabilecek dokusal bozukluklarla ilgili olabilir. Ama durum böyle değilse, iç salgıbezlerinde bir bozukluk düşünülmelidir. Folikülin yetersizliği âdet kanamasının ke­silmesiyle anlaşılır. Eğer ergenlik çağı geldiği halde hiç âdet görülmemişse, er­genlik çağının 17 ya da 18 yaşına kadar gecikmesiyle bu yetersizlik kendini belli eder. Bu gecikmenin yanı sıra, cinsel or­ganlarda ve ikincil cinsel niteliklerde de hiç bir gelişme görülmez. İkincil folikülin yetersizliği özellikle bir hipofiz ye­tersizliğinden ileri gelir. Âdet kesilmesi ağır hastalık sonucunda meydana geiebileceği gibi ruhsal köken­li de olabilir. Şişmanlığın ya da iştahsızlığın da rolü olduğu sanılmaktadır. Ayrı­ca, arabeyin hipofiz sisteminin etkilen­mesi de bu sonucu doğurabilir. Son olarak, hadımlaşma ve menopoz da cinsel organ körelmesi, şişmanlık, tansi­yon yükselmesi, ateş bunalımları, baş-ağrıları, uykusuzluk, erkekleşme, roma­tizma, ostebporoz, sinirlilik, uyarılganlık, v.b. gibi bir dizi bozukluğu berabe­rinde getirir.
Folikülin fazlalığı özellikle on dördüncü gün belirtileriyle (memelerin şişmesi, leğen bölgesi ağrıları, bazen yumurtla­ma sırasında küçük bir kanama), âdet öncesi belirtilerin şiddetlenmesiyle (le­ğen bölgesi rahatsızlığı, uyarılganlık, bazen gerçek bir hastalık haline gelen kalp çarpıntıları) ve aynı zamanda hor­mon fazlalığından ileri gelen âdet kesil­mesiyle kendini belli eder. Lütein fazlalığı genellikle menopoz ön­cesi dönemde görülen bol kanamalarla kendini gösterir.
Lütein azlığı âdet güçlükleri ya da ağrılı âdet kanamaları ve rahatsızlık gibi belir­tilerle ortaya çıkar.
Bütün bu durumlarda tedavi, bozuklu­ğun nedenini ortadan kaldırmayı ve hor­mon eksikliğini gidermeyi amaçlar.
Yumurtalık urları: Kadınlaştırıcı urlar ve erkekleştiriciurlar olmak üzere iki grupta ele alınabilirler. Kadınlaştırıcı ur­lar küçük kızlarda ergenlik döneminin erken başlamasına cinsel organların ve ikincil cinsel niteliklerin erkenden geliş­mesine yolaçarlar. Erkekleştirici urlar ise, genç kadınlarda, meydana getirdi­ğine benzer bir erkekleşmeye yolaçar­lar.

Erbezleri

Bu bezlerin dış ve iç olmak üzere iki tür salgısı vardır. Birincisi meni borucukları tarafından salgılanır ve üreme işlevini sağlar.
İç salgı ise cinsel organların ve ikincil cinsel niteliklerin gelişmesine bağlıdır. Erbezlerinin salgıladığı hormona testos­teron adı verilir. Bu maddenin cinsiyet dışında, metabolizma üzerinde de etki­leri vardır. Kas yapısı ve büyüme üzeri­ne ve doğrudan doğruya da birleştirme kıkırdakları üzerine etki yaparak protein anabolizmasını (dokulara protein bağla­ma) arttırır. Ayrıca, dokularda su ve ma­densel tuz birikimini sağlar. Aynı biçimde, kadında, hipofiz bezi, erbeztmn her iki işlevini de yüklenen gonadostimülinleri salgılar. * Erbezi yetersizliği. Bu yeter vük, ço­cuklarda, hadımlığa ya da önükoidizrne yolaçar. Eğer yetersizlik tamsa ve ergen­lik çağından önce ortaya çıkmışsa, so­nuç hadımlıktır.

Cinsiyet Organları

Cinsel organlar anatomisini kısaca hatır­latalım.
* Erkekte: cinsel organlar penis (kamış) in altındaki bir torbada yer alan yumur­ta biçimli iki erbezinden (ya da erkek gonaddan) meydana gelir. Sol erbezi genellikle sağ erbezinden biraz daha aşağı iner. Erbezinden meni yolları çı­kar. Üretilen meniyi dışarı atmaya yara­yan bu yollar erbezi üstü kanalıyla onu izleyen meni kanalından meydana gelir. Meni kanalları meni kesecikleriyle bir­leşme noktasında fışkırtıcı bir nitelik ka­zanırlar; daha sonra prostattan geçerek siyeke açılırlar. Siyek ise penisin için­den geçer ve burada süngersi doku tara­fından çevrelenir.
• Kadında: cinsel organlar leğen boşluğuna yerleşmiş olan ve yumurtacık üre­ten iki yumurtalıktan meydana gelir. Geniş bir huniye benzeyen paviyon ta­rafından alınan yumurtacıklar, daha son ra Fallop borusuna girerler ve bu boru boyunca dölyatağına doğru yol alırlar. Dölyatağı kastan yapılma bir organdır. Döllenmiş yumurta gelişim boyunca bu­rada barınır ve gelişmesi tamamlanınca dışarı atılır. Dölyatağı ters bir koni biçi­mindedir. Gövde, kıstak (boğum) ve boyun adlarını taşıyan bölümlerden olu­şur. Boyun yassı bir borudan meydana gelen dölyoluna açılır. Dölyolu ise dışa­rıda vulva ile sona erer. Ortasında vestibül adını taşıyan çukur bir bölüm yer alan vulva, kadının dış üreme organını meydana getirir. Siyek ve dölyolu bu vestibüle açılır. Vulva her iki yandan yanyana iki geniş deri kıvrımıyla sınırla­nır. Bunlar küçük dudakları örten büyük dudaklardır. Büyük dudaklar önde venüs tepesi üzerinde birleşirler. Küçük dudaklar da birleşerek klitoris (bızır) başlığını oluştururlar. Dölyolu ağzının iki yanında yer alan ve Bartholin bezleri olarak adlandırılan fa­sulye iriliğinde iki küçük bez ise, cinsel ilişkileri kolaylaştırmaya yarayan kayganlaştırıcı bir salgı salgılarlar.

Doğuştan Kusurlar

Bilindiği gibi, embriyon yaşamının ilk evresinde cinsiyetler farklılaşır. Cinsiye­te özgü nitelikler gebeliğin ancak üçün­cü ayında ortaya çıkar. Cinsel organla­rın gelişmesinde herhangi bir duraklama doğuştan diye nitelenen bazı kusurlara yolaçabilir. Bu kusurlardan başlıcalarını aşağıda sayacağız.
Kadında, klitoris irileşmesi, küçük ya da büyük dudaklar bitişikliği gibi durumlar görülebilir. Büyük dudakların bitişik olması halinde, bölge anatomisi erkeğinkini andırır. Sanki kadının bir erbezi torbası varmış gibi bir durum ortaya çı­kar. Bunlardan başka kadında anormal ağızlaşmalar (örneğin göden bağırsağı­nın dölyoluna açılması), dölyolu yoklu­ğu, organ perdelenmesi gibi durumlar da görülür. Organ perdelenmesi sonu­cunda, iki boynuzlu ya da iki gövdeli de denilen çift dölyatağı, çift dölyolu gibi görünümler ortaya çıkar. Eskiçağda, per. delenme sonucu beliren iki boşluktan birinin erkek çocuklara, öbürü kız çocuklara ayrıldığına inanılırdı. Erkekte, en sık görülen kusur fimozistir. Fimozis sünnet derisinin doğuştan ya da hastalık sonucu anormal biçimde dar olması halidir. Bu ise penis başının dışa­rı çıkmasını engeller. Böylece penisin işeme işlevi bozulur ve sık sık mikrop­lanma olayları görülür. Oldukça sık rastlanan bir başka kusur erbezi ektopisidir. Bu kusur erbezlerinden birinin ya da her ikisinin torbada normal bir biçimde yer almayışı olarak tanımlanabilir. Bu durum erbezinin döüt yaşamı sırasındaki yer değiştirmesi­nin sonucudur. Bu yer değiştirme do­ğumla birlikte sona erer. Ama, erbezi normal yollar izleyerek yer değiştirmeyebilir, geciktiği, durduğu, hatta saptığı görülür. Çocukta erbezleri çoğu zaman kolayca yerlerine inerler, ama en küçük bir nedenle anormal bir duruş alırlar. Bu durumda hareketli bir erbezi sözkonusu olur. Ektopi sekiz ile on iki yaşlar arasın­da (yani ergenlik çağı öncesinde) tedavi edilmelidir. Bu çağda görülebilecek bir dokusal bozukluk, tedavi edilmezse ile­ride kısırlığa yolaçabilir. Kamış bozukluklarına (bükülme, eğril­me, fistül, v.b.) nispeten daha az rastla­nır. Siyek kusurları ve özellikle anormal ağızlaşmalar daha sık görülür. Sidik de­liği penis başının ucuna açılacak yerde, kamışın değişik noktalarına, hatta apış arasına bile açılabilir. Anormal delik kamışın alt yüzüne açılırsa, hipospadi’ den, bunun tersi durumda da epispadi’den söz edilir.

Erkekte Cinsel Organ Hastalıkları

Akıntılar: Kamıştan kan gelmesi her za­man için ciddi bir hastalık belirtisidir. Bunu bir kan işeme olarak değerlendir­mek yanlış bir tutum olur. Çoğu zaman cinsel organlarda bir çarpma ya da kanalda kanserli bir yara söz konusudur. Eğer akıntı irinliyse, çoğu kez, bir zührevi hastalık olan belsoğukluğundan kuşkulanılır. Bu has­talığa da genellikle gonokoklar yolaçar. İlk yapılacak iş bakteriyolojik bir araştır­madır, özellikle süreğen siyek yangısı (üretrik) söz konusu olduğunda, ek araş­tırmalar yapılması da gerekir. Tedavi hastalığın nedeni üstüne sağlam bilgiler elde edildikten sonra uygulanmalı ve bu uygulamayı da bir sidik yolları uzmanı (ürolog) yürütmelidir. Kendi kendine te­davi uygulamak kadar tehlikeli bir şey yoktur, özellikle zamanımızda zührevi hastalıkların artış gösterdiğini düşünür­sek, bu tehlikenin daha da büyüdüğünü görürüz. Bir siyek yangısı, üzerinde dü­şünülmeden, antibiyotikle tedaviye giri­şilirse, ortaya çıkmakta olan bir frengi hastalığı maskelenebilir ve hastalığın gizli olarak gelişmesine yolaçılabilir.
Erbezi torbası urları: Hasta, genellikle işerken, erbezi torbasının bir ya da iki yanında az çok önemli bir şişkinlik farkeder. Bu ur ağrısız olabilir ya da, tersi­ne, çok ağrılı bir gelişme gösterebilir, önce bir kasık fıtığının söz konusu olup olmadığını saptamak gerekir. Çünkü, kasık fıtığının erbezlerinin karından tor­balarına inmek için izlediği yoldan ge­çerek kolayca erbezi torbasına inebile­ceği bilinen bir gerçektir. Meni kanalı varisleri ya da varikoseller karıncalanma duyumu veren hamursu bir ur meydana getirirler. Bu duruma meni kanallarının genişlemesi yolaçar.
Genişleme hasta yatık durumdayken azalır. Çoğu zaman leğen bölgesinde ve bacaklarda dolaşım bozukluklarıyla bir­likte görülen bu varisler genellikle tehli­kesizdirler. Bu iki olasılık saf dışı edil­dikten sonra, urlar görünüşlerine göre ayırdedilirler. Sivri görünüşlü bir ur söz konusuysa, bu durum çoğunlukla ço­cuklarda görülen bir erbezi burulma-sıdır ve erbezi torbasında son derece şiddetli bir ağrıyla kendini belli eder, Ağrı birkaç saat arayja hafifleme eğilimi gösterir. Ama bu hafifleme aldatıcıdır ve tehlikeyi daha da arttırır, çünkü ger­çekte meni kordonu burulmasını mas­keler. Bu ise erbezinde damar oluşumu­nu durdurun Başka bir deyişle, acele müdahale edilmezse, bu durum gelişe­rek erbezinde bir nekroza (doku ölmesi) yolaçar.
Yetişkinlerde erbezi yangısı (orşit) görü­lebilir. Erbezi yangısıyla birlikte ivegen erbezi üstü yangısı (epididimit) da orta­ya çıkabilir. Ateş, şiddetli ağrı, erbezi torbasında şişme gibi belirtilerle kendini gösteren erbezi yangısı, erbezinde ve erbezi üstünde herhangi bir hastalığın yerleşrhesinden ileri gelir. Bu hastalığın kökenine inildiğinde çoğu kez kolibasiliyle ya da stafilokokla karşılaşılır. Eğer tersine, erbezi torbası uru gelişimi­ni ağır ağır sürdürüyorsa, doktor önce urun erbezinde mi, yoksa erbezi üstün­de mi olduğunu ortaya çıkarmalıdır. Çünkü erbezi kansere, erbezi üstü de vereme yakalanabilir. Son olarak, eğer ur yumuşak, oynak ve yarı saydamsa, bu durumda bir hidrosel, yani erbezi kapsülünün iki yaprakçığı arasında sıvı birikmesi söz konusudur.
Cinsel güçsüzlük: Nedenleri ne olursa olsun bu sorunun önemine ve kişinin ruhsal durumu üzerindeki yansımasına dikkati çekmek bile gereksizdir. Yaşlı­lıktan ileri gelen güçsüzlük ve doğuştan ya da sonradan kazanılmış kusurlar bir yana bırakılırsa, ereksiyon (penisin di­kilmesi) bozukluklarının nedenlerini or­taya çıkarmakta büyük güçlüklerle kar­şılaşılır. Güçsüzlüğün nedenini ilk önce iç salgıbezlerinde aramak gerekir. Bir erbezi yetersizliği, bir hipofiz ya da kal-kanbezi hastalığı, y.b., söz konusu ola­bilir. Buna ise, şeker hastalığı, bulaşıcı hastalık ya da süreğen zehirlenme gibi durumlar sonunda ortaya çıkan vücut sıvısı dengesizliği yolaçar. Uyarılma bo­zukluklarına yolaçan siyek-prostat yara­ları da güçsüzlük nedeni olabilir. Bütün bunlardan başka, tabes, doku sertleş­mesi (skleroz), omurilik yangısı gibi mer­kez sinir sistemi hastalıkları da cinsel güçsüzlük yapabilir. Aşırı cinsel ilişkide bulunma ya da, tersine, az cinsel ilişkide bulunma, kesintili cinsel birleşme gibi tutumlar bazen bir kas güçsüzlüğüne yolaçabilir. Eğer güçsüzlüğün nedeni yukarıdan beri sayıiagelen durumlardan biri değilse, ruhsal bir bozukluk düşü­nülmelidir. Zaten cinsel güçsüzlük olay larının yüzde 90′ında, kökü çocukluğa kadar inen duygusal bozukluklar ya da bir heyecan şoku rol oynar, ikincil bir güçsüzlüğün tedavisi nispeten kolay ol­sa bile, birincil güçsüzlüklerde, yani var lığı daha ilk cinsel ilişki deneylerinde ortaya çıkan güçsüzlüklerde tedavi so­nuçları yeterince olumlu olmamakta­dır.
Ereksiyon bozukluklarından başka, me­ni çıkarmada görülen anormalliklerden de söz etmek gerekir. Bu anormallikler ikiye ayrılır:
a) Penisin dölyoluna girmesini bile bek­lemeden gerçekleşebilen erken boşal­ma; bu en sık görülen cinsel bozukluk­lardan biridir.
b) Erkek kısırlığının nedenlerinden birini meydana getiren geç boşalma, hatta hiç boşalamama.
Kısırlık: İstenmeyen gebeliklerden ka­çınmak için her geçen gün yeni yöntem­lerin ve yeni maddelerin geliştirildiği bir dönemde, kısırlık kaygı verici bir so­run olmaya devam etmektedir. Evlilik yaşamındaki kısırlıkta, erkeğin sorumlu­luğunun küçümsenemeyecek ölçüde ol­duğu ve kısırlık hallerinin yaklaşık ola­rak yüzde 35′inde erkeğin kusurlu bu­lunduğu bilinmektedir. Kısır olduğu an­laşılan bir çiftte, önce erkek muayene olmalı ve vaktiyle bir kaza ya da kaba­kulak, cinsel organ veremi, belsoğukluğu, v.b. gibi erbezini ve erbezi üstünü etkileyebilecek bir mikroplu hastalık ge­çirip geçirmediği saptanmalıdır. Ayrıca hasta, erbezi ektopisinden şikayeti olup olmadığını da belirtmelidir. Daha son­ra, muayeneye meni incelemesiyle devam edilir. Böylece kısırlığın oligospermi (menide spermatozoit azlığı)den mi yoksa azoospermi (menide spermatozoitlerin zayıf ve az hareketli olması)den mi ileri geldiği anlaşılır. Kısırlık nedeni kadındaysa, tıkanmaya yolaçan bir cinsel organ hastalığı, dölyatağında ya da dölyolunda doğuştan veya sonradan kazanılmış bir kusur, ve­rem, bir iç salgıbezi yetersizliği akla ge­len ilk nedenler olmalıdır. Bunların yanı sıra, daha birçok neden söz konusu ola­bilir. Kısırlığın tedavisine başlanmadan önce, hasta çok sıkı tıbbî denetimden (ateş çizelgesi, röntgen filmleri, biyopsi hormon ölçüleri, v.b.) geçirilmelidir.

Prostat bezi nedir Ne İşe Yarar ?

Prostat bezi nedir? Ne iş görür ve ne zaman çı­karılması gerekir?
Prostat bezi, ceviz büyüklüğündedir ve birbirin­den ayrı üç lobu vardır. Mesanenin hemen altındadır. Endokrin bezleri zincirinin bir parçasıdır. Bez kendisi sperm hücreleri yapmaz, fakat cinsel ilişki sıra­sında spermi koruyarak taşıyan bir sıvı çıkarır.
Herhangi bir organ gibi, bu bezin de iltihapları, enfeksiyonları, selim ya da habis tümörleri olabilir. Bu enfeksiyonlar da, diğerleri gibi, antibiyotikler ve başka ilaçlarla tedavi edilir.
Prostat büyümesi, erkeklerin yaşlanmasıyla orta­ya çıkar. Bu büyüme, üretra’yı (mesaneden idrarı alıp da dışarıya atan ince idrar borusunu) sıkıştıracak noktaya ulaşınca, gece ve gündüz idrara çıkmaya ne­den olur. Bu durum ilerleyince, mesane iyice boşalamaz ve içinde bir miktar idrar kalır. Prostatın gittik­çe büyümesiyle, bazı böbrek komplikasyonları görü­lebilir ya da uretra birdenbire tıkanıp idrara çıkmayı olariaksızlaştırarak âcil müdahaleyi gerektirebilir.
Prostat büyümesi, altmışın üstündeki erkeklerin belki yüzde yetmiş beşten çoğunda görülür. Hepsinde ame­liyat gerekmez. Bazen yumuşak masajla prostat küçülebilir.
Prostatın çıkarılmasında çeşitli yöntemler vardır ve bunu,’ hastanın durumu ve doktorun kararı belir­ler. Şimdi kullanılan yeni teknikler içinde, elektrokoa-gülasyon, yani elektrikle pıhtılaştırma ve kriyoşirürji, yani dondurma yoluyla ameliyat da vardır. Prostatın çıkarılması tehlikeli değildir, beklenmedik bir komp-likasyon çıkmadığı takdirde, en çok dört gün içinde hasta iyileşir.
Erkekler korkularının tersine, prostatektomi de­nen bu ameliyatla, daha sağlıklı ve daha erkekçe bir duruma gelebilirler. Çünkü bu ameliyatla, akılları ve bedenleri üzerindeki baskı kalkacaktır.

Erkekte Üretim Organları ve Üreme Fonksiyonu

Testisler Erbezleri

Testisler (Erbezleri) — Her iki testis, torba­lar içinde asılı bulunurlar. Bunlar hem meni (sperma) yapan, hem de içsalgılan olan bez niteliğinde iki oluşum­dur.
Normal olarak penisin altında ve torbalar içinde bu­lunurlar. Doğumdan önce ana rahmindeyken, testisler böbrekler düzeyinde ve omurganın iki yanındadır. Sonradan yavaş yavaş aşağıya inip kasık kanalından geçerek karından çıkar ve doğum sırasında normal olarak torbala­rın içinde bulunurlar. Testislerin bu göçlerini bazan tamamlayamadıkları, bir ya da ikisinin birden karın ya da kasık kanalı içinde kaldığı ve doğumdan sonra ilerleyemedikleri görülmüştür.
Normalde iki testis olduğu halde bazan bunlardan birisinin gelişmediği, hatta her ikisinin de gelişemediği görülür. Ender olarak ikiden çok testise de rastlanmakta­dır.
Soldaki testisin sağdakine oranla biraz daha büyük ve ağır olup daha aşağıya doğru sarkmasının nedeni bu­nun, ötekinden daha kanlanmasıdır. Böylelikle erkeklerin büyük bir kısmının torbalarının görünüşü, simetrik değil­dir.
Testisler yanlarından basık ve büyük ekseni yukarı­dan aşağıya doğru olan bir yumurtaya benzemektedir. Büyüklük ve ağırlıkları kişiye göre değişir. Ortalama 20 gram ağırlığında, 4-5 santim uzunluğunda, 2,5 santim ka­lınlığında ve 3 santim yüksekliğinde oluşumlardır. Renk­leri beyaz mavimtrak, kıvamları sertçe olup göz akını andırırlar.
Bir testis uzunlamasına yarıldığında içi kıtıkla doldu­rulmuş bir yastıkla karşılaşıldığı sanılır. İçinden beyaz ip­likçikler çevreye yayılır. Bunlar hayranlık verici bir şe­kilde yerleştirilmiş ve sıkıştırılmıştır.
Her testis binlerce iplikçiği barındırır ve içlerinden her birisi bir makara üstüne sarılmış dikiş ipliği gibidir. Bu iplikçilerden birini çıkarırsanız aşağı yukarı 1 metre uzunluğunda olduğunu görürsünüz. Bunu mikroskop altı­na koyunuz, spermalarla dolu bir boru, yani erkek cinsel hücreferi olan spermatozoidleri taşıyan bir kanalla kar­şı karşıya olduğunuzu görürsünüz.
Gerçekten testisin içi, onu birçok parçalara ayıran sayısız böJmeciklerden yapılıdır. Bunlar piramit ya da ko­ni biçimindeki olup 250 — 300 tane kadardır. Her bölmecikte 3-4 tane meni kanalcılığı olduğuna göre bir bölmecikte 900—1000 kadar kanalcık var demektir. Eğer bu ka­nallar açılabilseydi, 1 kilometre kadar uzunluğunda bir iplikçik elde edilirdi.

Dokulara mikroskopta bakmak için son derece ince ve yarı saydam dilimler hazırlamak gerekir. Yoksa bun­lar ışığı geçirmezler. Bu amaçla, tıpkı mezeci dükkânlarındaki salam, jambon kesen makinelere benzeyen özel cihaz­lar kullanılır.
İşte ancak mikroskop altında görülebilen ve içinden ancak bir saç geçirilebilecek kadar ince olan bu iplikçik­lere meni yollan, ya da sperma kanalları adı verilmekte­dir.

Sperma Kanalları

Her bir testiste yak­laşık olarak 1000 sperma kanalı olduğuna ve her kanal da aşağı yukarı 1 metre uzunluğunda olduğuna göre bir erkekte testisier 2 kilometre uzunluğunda sperma kanalı barındırıyor demektir. Bu yollar daha geniş kanallarla ağızlaşarak sonunda ortak bir yola açılırlar. Bu yol, tes­tisin dış kısmına yapışık bir kanal olup adına epididim denmektedir. Bu oluşum tıpkı bir genç kızın saç örgüsü gibi testise asılmıştır.
Sperma kanallarının çeperlerinde ana hücreler adı verilen bazı hücreler, sabit bir bölünme ve çoğalmayla spermatozoidleri yapmaktadırlar. Testislerin böyle yara­tıcı bir özellikleri vardır. Bir insanın her iki testisinde bulunan cinsel hücreleri hesaplayabilmek için toplam sper­ma kanalları uzunluğu olan 2 kilometreyi 2 milyonla çarp­mak gerekir. Bir erkeğin çoğalma gücünü ortaya çıkar­mak için, olgun cinsel hücre stokunu haftada birçok kere boşalttığını ve 12 saat içinde yeniden kazandığını düşün­mek yeter. Bir erkek her ay ortalama 3-4 milyon cinsel hücre yapmakta ve bu da 40-50 yıl süreyle tekrarlanmak­tadır.
Bir spermatozoidin uzunluğu, ancak bir milimetrenin ellibinde biri kadardır. Buna göre spermatozoid çıplak göz­le görülemez. Hücrenin yassı, ucu sivri ve armut şeklinde bir başı, ortada bir vücut kısmı ve uzun bir kuyruğu var­dır.
Kanalların karışık ağı içinde bunlar sonsuz denecek kadar çok sayıdadır. Sağlıklı bir erkeğin atımı (ejakü-lasyon) içinde 400 ile 700 milyon spermatozoid vardır. Bir erkeğin hayatı boyunca yaptığı spermatozoid sayısı milyarlara erişir. Eğer bir tek atımdaki 400 — 700 milyon arasından yalnız bir tanesinin yumurtacığı dölleyeceği düşünülürse, döllenme şartlarını bu kadar geniş tutan tabiat olayı karşısında yalnızca hayranlık duyulabilir.
Bununla beraber cinsel temas sırasında atılan spermatozoid sayısı her zaman aynı değildir. Bu sayı yalnız kişi­ye değil, aynı zamanda cinsel temasa da bağlıdır. Birçok günler ya da haftalar temas yapılmadığında spermatozoid sayısı daha yüksek olacaktır. Buna karşılık temas sık tekrarlandığında sonuç olarak sayı azalacaktır.
Spermanın baş kısmında kromozom adı verilen 24 ta­ne cisimcik bulunur. Bunlar sayesinde yalnız ana-baba ve büyükanne-büyükbaba ile değil, daha eskilerle de ilgili karakter özellikleri «kalıtım» yoluyla döllenmiş yumurta­cığa geçecektir.
Ne testis içinde, ne de epididim içinde spermatozoidlerin kendi hareketleri yoktur. Sanki yeni yapılanlar ve bu organların kısılmalarıyla itilmektedirler. Epididim spermatozoidlere toplanma yeri görevini görür. Epididimden ayrıldıktan sonra hücreler aşağı yukarı bir dikiş iğ­nesi çapında ve yaklaşık olarak 50 santim uzunluğun­da oldukça geniş bir kanala açılarak bu yolda itilirler. Bu, her iki yanda karın boşluğuna doğru yükselen yol boşal­tım kanal ya da sperma kordonu adını alır. Boşaltıcı ka­nallar kasık kanalını aştıktan sonra idrar torbasının sağ ve sol yanında uretraya, (sidik yolu) kadar gelip ona açı­lırlar. Bu kanallar içinde de spermatozoidlerin bizzat ha­reketleri yoktur, bir çeşit pompalama hareketiyle itil­mektedirler.
îdrar torbasının yanında sperma kordonlarının herbirisi ampul şeklinde bir organa değişirler. Bunlar seminal keselerdir. Keselerin 4 ile 5 santim uzunluğu, 1 san­tim genişliği ve 8 ile 10 santim yüksekliği vardır. Meniye özel rengini veren sarımsı ve yapışkan bir sıvı salgılarlar.

SPERMATOZOİD
a — Önden görünüş Bir spermatozoid çeşitli bölüm­lerden yapılmıştır. Birinci bö­lüm baş adını alır. Başın altında boyun vardır. Spermatozoidin bir de uzun kuyruğu vardır.’ Kuyrukla boyun arasında bulu­nan ve bu iki bölümü birleştiren bölüme de birleştirici parça adı verilir. Kuyruğun sonu ise son bölüm adını alır.
b — Yandan görünüş Spermatozoidin dişi hücreyi del­mesine yarayan sivriliğini yan­dan bakınca daha kolay görürüz. Ucuna delici uç adı verilir.
c — Büyütülmüş bir spermato­zoidin başı, boynu ve birleştiri­ci bölümü. Burada birleştirici bölüm içindeki spiral iplik ve bunu çevreleyen mitokondria ta­bakası da görülüyor.

Prostat

Bir kestanenin şekil ve boyutlarında olan ve belki de bu nedenle halk arasında kestanecik adını alan prostat, erkek uretrasının ilk parçası çevresinde bu lunan bir bezdir. Rengi beyazımtırak olup kıvamı olduk­ça serttir ve kas lifleri tarafından örülmüştür.
Buluğ çağma kadar küçük olan prostat, erginlik ça­ğında birdenbire büyür. Yetişkinde yüksekliği 25-30 mili­metre, ağırlığı 20-25 gramdır. 50-55 yaşlarına kadar bu büyüklükte kaldıktan sonra çok defa aşırı olarak büyü­meye başlamaktadır. Prostat büyümesi belirli bir yaştan sonraki erkeklerin pek çoğunda ortaya çıkması nedeniyle önemli yaşlılık sorunlarından birisi olmaktadır. Bu gibi hastalarda ileri derecedeki idrar etmeyle ilgili bozukluk­lar görüldüğünden sonuç olarak ameliyatla büyümüş olan prostatı çıkarmak gerekmektedir.

Prostat Salgısı-Özü

Prostat hayvan sütüne benzeyen, yapışkan bir sıvı salgılar. Bu sıvı spermatozoidler ve seminal keselerin salgısına karışır. Koku­su taze kestaneyi ya da turna balığmmkini andırmakta olup sperma süt görünüşünü ve özel kokusunu prostat salgısına borçludur.
Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi spermatozoidler, prostata gelinceye kadar özel bir harekete sahip değildir ve boşalticı kanallarla seminal keselerin kasılma ve gev-şemeleriyle itilirler. Hücreler ancak prostat sıvısıyla karış­tıktan sonra kendi kendilerine hareket edebilecek bir du­ruma gelirler. Balıklar gibi kımıl kımıl oynamaya başlar­lar. Oysa daha önce mekanik olarak yukarı doğru itilmiş­lerdir. Spermatozoidlerin bu hareketleri salgının kimya­sal özelliğinden gelmektedir. Salgının içinde, spermin adı verilen, tadı acı, turna balığı ve bazı bitkilerin özle­rinde de bulunan bir madde vardır.
Prostat yalnız bir salgı bezi olarak kalmaz. Kadında­ki rahmin biyolojik eşi gibi, prostat da kas liflerinden ve bez dokusundan yapılı karışık bir organdır. Tıpkı bir ha­vagazı borusunu saran bilezik gibi uretranm başlangıcını sarar. Kauçuk bir bileziğin esnek lifleri gibi yıllar geçtik­çe prostatın kas lifleri de sertleşip kalmlaştığmdan, yuka­rıda anlattığımız idrar etme zorluklarını doğurmak üzere uretrayı sıkıştırırlar.
Prostat sıvısı ancak orgasm sırasında, yani cinsel coşkunluğun en son kademesinde, ritmik olarak tekrar­lanan kasılmalar aracılığıyla açığa çıkmaktadır. Demek ki spermatozoidler yalnız belirli bir zamanda, cinsel temaslara en yüksek yerinde, yumurtacığa erişmeleri ve dölle­me işlemini yapabilmeleri için gerekli hareketi kazan­maktadırlar.

U r e t r a

Uretra, örgü şişi çapında bir tüp olup ağız mukozasına (sümüksü zarına) benzeyen pembe bir mukozayla döşelidir, oidik torbasının dibinden başlayarak penisin, yani erkeklik organının dış ucuna açılır.
Uretra yalnız prostatı değil penisi de aştığından ve cinsel coşkunluk sırasında penis sertleşip uzadığından, uretranın da uzayabilir olması gerekir. Bu nedenle çepe­ri bir kauçuk borununki gibi düzgün değil, tersine bir fo­toğraf makinesinin ya da akordeonun körüğü gibi kıv­rımlıdır, Penis sertleşip uzadığında kıvrımlar açılmakta ve uretra körük gibi uzamaktadır.
Komşu organlarla sıkı yakınlığı olan uretra, bütün uzunluğunca sabit değildir. Buna göre, uretranın penisin serbest kısmı içinde bulunan ön parçasına hareketli parça, daha yukarıda idrar torbasına kadar olan parçasına da hareketsiz parça adı verilir. Uretranın uzunluğu yeni doğ­muşta 5-6, on yaşında 8-9, yetişme çağında 12-14 santim­dir. Bunun 12’si penisin içinden geçen kısımdır. Uretra­nın çapı da her yerinde aynı değildir. 3 geniş ve 4 dar parçası olup geniş yerleri 11-12, dar yerleri de 3-8 milimet­redir.
Kadın uretrası, idrar torbasının boynuyla vulva ara­sındadır. Doğrultusu aşağıya ve hafifçe öne doğru eğik olup arkasında bulunan vaginamn doğrultusuna paralel­dir. Uzunluğu 3,5-4 santim ve normal çapı aşağı yukarı 7-8 milimetre kadardır. Kadın uretrası erkeğinkinden da­ha çok genişleyebilir. Alt deliği bızırın 20-25 milimetre altında olup çevresi dişlidir. Çok defa yüksekliği kişiye gö­re değişen bir çıkıntı üzerinde dışarı açılır.
Uretranın başlıca fonksiyonu, idrar torbasını boşalt­maktır. Bunun yanı sıra, idrar torbasının hemen altında ve prostatı aştığı yerde her iki sperma yolu uretraya açı­lır. Böylece uretra, birbirinden tamamen ayrı iki madde­nin yolunu barındırır. Bir başka deyimle uretra, yalnız idrarın değil aynı zamanda spermanın da aktığı kanaldır.
Hernekadar idrar ve sperma aynı yolu kullanırsa da kimyasal özellikleri yönünden birbirine zıt iki maddedir. İdrar asittir. Oysa hiçbir asit spermatozoidler için uygun değildir. İdrar ve spermanın karşılıklı olarak birbirine za­rar vermemesi için prostat aralarına girmiş ve sanki bir makaslama memuru gibi dolaşımı ayarlamıştır. Bir bi­lezik gibi uretranm başlangıç kısmını saran prostat, normal halde gevşektir ve idrarın torbadan uretraya geç­mesini sağlar. Ama, cinsel istek uyandığında, yani sinirler spermanın sperma yolları içinde uretraya gelmek istediği­ni bildirdiğinde, prostatın kas lifleri kasılır ve uretranm üst kısmını sıkıştırır.
O andan başlamak üzere artık idrar torbası boşalamaz ve uretra yalnız spermayı geçirir. Erkeğin cinsel coşkunluk süresince idrar edemediği bilinmektedir.
Uretranın kıvrımları içinde, ağızdaki tükürük bezle­ri gibi bir çeşit berrak sıvı salgılayan birçok küçük bez vardır. Erkeklik organının katılaşıp uzaması sırasında kıvrımlar düzleşir ve aralarındaki bezler sıkışır. İçlerin­deki salgı dökülür. Sonuç olarak uretra, cinsel coşkun­luk sırasında berrak ve yapışkan bir maddeyle dolmakta­dır. Bu şekilde, uretra içindeki spermayı bozabilecek bü­tün idrar kalıntılarını bu salgı temizler, aynı zamanda da spermaya, uretradan geçtiği sırada, kadının vaginasına yapışmasına yarayan bir madde ekler.
Erkeklik organının sertleşmesi sırasında bu uretra salgısının bir damlası uretranın ağzında belirir. Sanki bir anlamda, vagina içinde güçlük çekmeden kaysın diye erkeklik organını ıslatmaktadır.
Birçok tecrübesiz genç erkek damlayı sperma sanarak bu salgının güçlerini azaltacağını düşünür. Bu yanlış dü­şünce sonucu olarak gerçek bir tükenme duygusuna ka­pılır. İşte bilmeme yüzünden birçok gencin tutulduğunu sandığı, kuruntuyla ilgili hastalıklardan birisi de budur.

Penis – Kamış

Penis erkeklerin çiftleşme orga­nıdır. Torbaların üstünde olan bu organ çiftleşme sırasın­da spermayı kadın üretim organına götürür ve bırakır. Şekil ve doğrultusu fizyolojik durumuna göre değişir. Yu­muşak ve gevşek halde penis, önden arkaya basık bir si­lindir şeklinde olup torbaların önünde sarkıktır. Katıla­şınca büyür, sertleşir, aşağıdan yukarıya ve arkadan öne doğru, ucu karnın önüne gelecek şekilde bir durum alır.
Penis kök, gövde ve uç olmak üzere 3 kısımdan yapıl­mıştır. Kök kısmı vücudun içindedir ve görünmez ama, deri altında kolaylıkla ele gelebilir. Orta ya da gövde kıs­mı 9-10 santim uzunluğunda olup yumuşak bir şekilde sarkar. Uçta rengi penisin yumuşak ya da sert oluşuna 1 göre açık ya da koyu kırmızı olan ve glans adını alan bir şişkinlik vardır. Glansm ucunda uretranm ön deliği yer alır.
Normal halde erkeklik organı kısa ve yumuşaktır de­miştik. Bu yüzden kadının vagina boşluğuna giremez. Va­gina boşluğuna girebilmek için 3 şartı yerine getirmesi gerekir.
Birincisi kalınlaşıp uzayacak, ikincisi sertleşecek, üçüncüsüyse sarkmayıp dik duracaktır.
Bütün bu boy, gerilim ve doğrultu değişmelerini sağ­layabilmek için, penisin son derece ilginç bir mekanizma sı vardır. Buna katilaşıcı ya da dikleşid sistem adı veri­lir. Penisi bütün uzunluğunca aşan uretrayla penisin deri kılıfı arasında kavernöz cisimler adı verilen 3 katıiaşan ci­sim bulunur. Bunlar çeperleri kan damarları bakımından zengin 3 cep gibidir. Durgunluk halinde damarlar kasılı­dır ve içlerinde çok az kan bulunur. Cepler boştur. Cinsel coşkunluğun etkisiyle damarlar genişlemekte, supaplar açılmakta ve cepler kanla dolmaktadır. Kan hücum eden erkeklik organı ısınır, kan akımı yumuşak ve durgun or­ganı sert ve sıkı bir duruma getirir. îşte bu şişme, katı­laşma ya da ereksiyon adıyla anılmaktadır.
Katılaşma olayında sinir sisteminin büyük rolü var­dır. Erkeğin cinsel uyarılması sırasında sinirsel bir meka­nizma aracılığıyla kanın boşluklardan geriye çekilmesi durdurulur. Böylece sinir sisteminin yardımıyla ortaya çıkan katılaşma cinsel temas süresince değişmeden kalır. Cinsel uyanlma azalırken kan da boşluklardan çekilir ve penis gene eski yumuşak haline dönmüş olur.
Penisin baş kısmı, yani glans da, kavernöz cisimler­le bağlantıda olan birçok boşluklardan yapılı sertleşen bir kısımdır. Cinsel duyarlığı çok arttıran yoğun bir sinir ağıyla çevrilmiştir. Penis yumuşakken testislere bakan glansın alt yüzü vücudun dış derisiyle penis arasındaki bağlantıyı yapar. Bu yüzde, özellikle dokunma duyumları­nı alan bir bölge vardır.
Glans penisin orta, yani gövde kısmından bir olukla ayrılmıştır. Penis derisi bu oluğun çevresinden başlaya­rak glansın üzerini örter, onu bir kılıf gibi sarar. Bu deri kılıfına sünnet derisi adı verilir. Buluğ çağından ön­ce sünnet derisi baş kısmını tamamen örter.
Erişkinde penis katılaşma durumundayken, genellik

le glans sünnet derisinden bir kısmıyla ya da tamamen çıkar. Bazan sünnet derisi o kadar dar olabilir ki glans, katılaşma sırasında güçlükle dışarı çıkabilir ve derinin dar kenarı penisi sıkıştırarak ağrılara sebep olabilir. Bu­na fimozis denmektedir. Bazan da sertleşme halindeki er­keklik organı çok dar sünnet derisinden dışarı çıkar ama, kan hücumu nedeniyle bir daha içeri giremez. Sanki bir iple boğulmuş gibidir. Parafimozis adını alan bu durum çok ağrılıdır ve acele olarak bir hekimin müdahalesini ge­rektirir. Bu Ortaçağda yapılan bir işkence şekline benze­tilerek «İspanyol kolyesi» adıyla da anılmaktadır.
Sünnet derisi dışta normal deriyle aynı niteliktedir. îçte, yani erkeklik organına bakan yüzde rengi pembedir ve bir sürü yağ bezleriyle doludur. Bu yağ bezleri smegma adı verilen beyaz renkte, tulum peyniri görünüş ve kıva­mında bir madde salgılar. Salgının özel bir kokusu var­dır ve çabuk acılaşır. Acılaştığmda kötü kokar ve aynı zamanda deriyi aşındırır. Tahriş sonucu, sünnet derisinde yaralar açılabilir. Halk dilinde sünnet derisinin tahrişi, sünnet derici belsoğukluğu adıyla anılır. Çünkü gençler hekime gerçek bir belsoğukluğunu kapmış olmanın kor­kusu içinde başvurmaktadır. Bu basit bir tahriş olup, hastalığın b°ir iki gün içinde tedavi edilebileceğini hekim­den öğrenen gencin yüzündeki sevinç ifadesi kolay kolay anlatılamaz. Böyle kötü durumları önlemek için sünnet derisi kıvrımını zaman zaman temizlemek gerekir

Sünnet

Bugün birçok uluslarda, insanlığın aşa­ğı yukarı beşte birine yakın insanda, ya doğumdan hemen sonra, ya da buluğ çağına yaklaşırken sünnet derisi ke­silmektedir. Bu ameliyat sünnet adıyla anılır ve dinsel bir tören sırasında sünnet derisi keskin bir alet aracılığıyla alınır. Sünnet ettirmekle iyi bir temizlik tedbiri alındığından hiç şüphe yoktur. Ama, birçok yazarın fikir­lerinin tersine, eskiler bunun temizlik için yapılan bir şey olduğunu kabul etmemiştir.
Sünnetin yaptırılmasında şu gibi yararlar vardır:
1 — İçinde yağ bezleri bulunan sünnet derisi orta­dan kaldırılmakla hiç de hoş olmayan yağlı salgı da bir­likte ortadan kaldırılmış olur.
2 — Sünnet etmekle, sünnet derisiyle ilgili tahrişler ve fimozisler önlenmiş olur.
3 — Sünnet, cinsel temasla geçen hastalıkların, özel­likle frenginin bulaşmasına engel olur. Çünkü sünnet de-risi, duyarlığı yüzünden frengi iltihabının özellikle seç­tiği bir yerdir.
4 — Artık sünnet derisi uyarılması olmayacağından sünnetli, kendi kendine orgasm olma yani mastürbasyon (istimna) ya elverişli değildir.
Büyük bilgin Dubois – Reymond sünnete o derece ta­raftardı ki, tıpkı çiçek aşısı gibi zorunlu kılınmasını tek­lif etmişti.

Erkeklik Organının Katılaşması

Erkeklik organının katılaşmasının erkeğin ve aynı zamanda kadının cinsel hayatında büyük önemi vardır. Bu nedenle konuyu biraz daha derinliğine incelemeyi zorunlu buluyoruz.
Erkek için katılaşma, yani ereksiyon, cinsel birleşme­nin vaz geçilmeyen şartıdır. Kadın içinse erkeklik organı­nın güçlü bir katılığı cinsel doyuma erişmek yönünden gereklidir. Erkeklik gücü ya da erkeklik adı .altında bir erkeğin penisinin katılaşabilmesi yeteneği kastedilmekte­dir. Buna karşılık, bu yeteneğin olmamasına cinsel güç­süzlük ya da zayıflık adı verilir.
Katılaşma olayını hiçbir zaman yalnız dış üreme or­ganıyla ilgili bir durum olarak görmemek gerekir. Bu, birçok salgı bezinin, bütün damar ve sinir sisteminin işe karıştığı çok karışık bir olaydır. Katılaşma ve özellikleri herkes tarafından bilinmelidir. Çünkü böyle bozukluklar, cinsel hayatta ve evlilik hayatında bir sürü karışıklığın nedeni olmaktadır.
Erkekte olduğu kadar kadında da, üreme bezlerinin yalnız üreme hücrelerini yaptığı sanılmamalıdır. Bu bez­ler aynı zamanda bir madde daha salgılamaktadır. Bu, cinsel hormondan başka bir şey değildir. Cinsel hormon, üreme hücreleri gibi bedenden ayrılmaz. İleride daha geniş olarak anlatacağımız gibi, tam tersine tekrar kana dökülüp onunla karışır. Kan aracılığıyla bütün organlara taşman cinsel hormon, hem beden üzerinde, hem de in­san canlısının ruhsal hayatı üzerinde önemli etkiler ya­par.
Buluğ çağanın başlangıcında çocukta birtakım deği­şiklikler görülür. Bunlar, gene bu çağda salgılanmaya baş­lanan cinsel hormonun etkilerinin sonucundan başka bir şey değildir. Cinsel hormon giderek çocuğu olgun ve tam bir erkek şekline sokar. Buna karşılık olgunluk yılların­dan sonra hormon salgılanması azaldığından, erkek cin­siyetten yarı yoksun bir duruma gelmektedir.
Bu konuları daha ileride «Cinsel hormonlar ve bozuk­lukları» bölümünde incelemek üzere şimdilik bırakalım, cinsel hormonun birçok etkileri arasından yalnız katılaş­manın başarılmasını gerçekleştiren beyin kabuğunun uya­rılması durumunu inceleyelim.

Cinsel dürtüyü birçok yönden yemek yeme ihtiyacı­na, açlığa benzetebiliriz. Açlık gibi bu da, beynin belirli bir bölgesinde yerleşen ve karın kaslarına komuta eden bir içgüdüdür. Bunun yanı sıra beyne giden kan onu doğ­rudan doğruya etkilemektedir. Kanın besleyici maddeler­le doymuş olduğu oranda beyindeki açlık merkezleri etki­lenmezler ve sonuç olarak biz açlık duymayız. Ama, besle­yici maddeler kandan kaybolup, birtakım hayat fonksi-yonlannm sürekliliği için harcandığında, yoksullaşan kan sıvısı mide ve karın sinirlerini uyararak merkezleri etki­ler ve açlığı doğurur.
Cinsel açlık mekanizması da buna benzerlik göster­mektedir. Beynimizde bazı cinsel merkezler bulunur. Bun­larda açlık merkezleri gibi kanın etkisi altındadırlar. Kan cinsel hormon taşımadığı sürece merkezler durgun hal­dedir. Üreme bezleri cinsel hormon salgılar salgılamaz cinsel merkezler etkilenir. Bu andan başlayarak erkekte cinsel açlık uyanır ve cinsel yönden doyma isteği ortaya çıkar.
Cinsel açlığın derecesi kanda dolaşan hormon düzeyi ile orantılıdır. Üreme bezleri daha henüz herhangi bir hor­mon salgılamadığından çocuklar uyarılmazlar. Gene üre­me bezleri artık hormon salgılamadığından yaşlılarla uyarılmaz olurlar. Buna karşılık bütün insanlarda istemli olarak aşk duygusu uyandırılabilir. Bunun için ya kana şı­rıngayla hormon verilir, ya da ünlü fizyolog Eugene Bteinach’m bilim alanına soktuğu ve başlattığı gibi, be­dene dışarıdan hormon salgılayan bir bez aşılanır.
Katılaşmanın ilk şartının, üreme bezlerince salgıla­nan hormonla beyin kabuğunun uyarılması olduğunu da­ha önce belirtmiştik. Demek ki katılaşma son kertede refleks olarak süregelen merkez sinir sisteminin bir fonk­siyonudur. Bu fonksiyon önce beyin kabuğunoi- ayarla-yıcı etkisi altında, sonra cinsel merkez denilen beynin da­ha derin bölgelerinin etkisi altında ve son olarak da omu­rilikte bulunan bağımsız refleks merkezlerinin etkisi al­tındadır. Erkeklerin aşağı yukarı kemer taktıkları yere uyan bu omurilik bölgesine ise katılaşma merkezi adı ve­rilir. Üreme organlarına giden sinirler omuriliğin bu dü­zeyinden çıkarak dağılırlar.
Bu merkez üstüne bir sürü yalnış ve göz alıcı yayım yapılmıştır. Bunlar, bazı erkeklerin korkuya kapılmala­rına ve üzüntü, sıkıntı duymalarına yol açmıştır. Birta­kım şarlatan kişiler ya da firmalar tarafından birçok ci­haz ve radyoaktif olduğu ileri sürülen ilâç piyasaya çıka­rılmakta ve bunların omurilikteki merkezi uyararak er­keklik gücünü arttırdığı iddia edilmektedir. Erkeklik or­ganında katılaşma olabilmesi için, yalnız omurilikte bu küçük merkezin değil, çok yaygın ve dallanmış bir sinir sisteminin etkisi olduğu bir gerçektir ve gene katılaşma bozukluklarını tedavi etmek için yalnız buranın herhan­gi bir şekilde tedavi edilmesinin yetmeyeceği açıktır.
Bu arada, hekimlikte ve özellikle cinsel bozuklukla­rın iyileştirilmesinde, elle tutulur ve gözle görülür ger­çek faktörler kadar sübjektif ve psikolojik faktörlerin de etkili olduğunu bilmek gerekir. Çünkü bütün bu bozuk­lukların aşağı yukarı üçte ikisi, gerçek bir hastalık olma­dan ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde iyileşmelerin üçte ikisi düşünme gücüyle ilgilidir.
Birçok erkek, erkekliğinin yokluğundan değil de cin­sel güçsüzlüğe çarptırıldığını düşünmekten yakınır. insanların, üstelik de böylesine bir konuda, aldatılmaları çok kolaydır. Tekniğin yeni bir harikası olarak piyasaya sürülen ilâcın son derece etkileyici açıklamasını okuduk­tan ve üstelik yüksek bir parayı ödedikten sonra erkeğin içi güvenle dolar ve kaybettiği gücünü yeniden kazanır. Yukarıda sözünü ettiğimiz katılaşma sinirleri, üre­me organlarının ve katılaşan oluşumların özellikle da­marlarına komuta etmektedir. Normalde bu damarlar ka­sılı durumdadır. Katılaşma sinirlerinin uyarması sonucu genişlerler ve bu da katılaşan oluşumların boşluklarına kanın gitmesini ve erkeklik organının sertleşmesini do­ğurur.

Erkeklik Organının(Penisin)Sertleşmesini,Katılaşmasını Sağlayan Sebepler

1 — Cinsel hormon etkisiyle katılaşma. — Katılaş­manın oluşu birçok nedenlere bağlıdır. Çoğunlukla katı­laşmayı sağlayan cinsel hormonun etkisidir. Üreme bez­leri kana cinsel hormonu akıtır. Hormonla doymuş olan kan beyin kabuğunu uyarır. Beyin kabuğu da, sinir akı­mı aracılığıyla katılaşmanın omurilikteki merkezini uya­rır. Eğer bu uyartılar bilinçaltında dururlarsa, bu durum­da katılaşma bütünüyle otomatik ya da refleks bir olay­dır. Eğer uyartılar hayal gücünü kamçılarlarsa, cinsel fantezilerin ortaya çıkışma sebep olarak, katılaşmanın bilinçli fikirlerle birlikte olduğu görülür. Buluğ çağının başlangıcında erkeklik organında katılaşmalar olduğu dikkati çeker. Bunların hiçbir şekilde bir hastalığın be­lirtileri olmayıp normal olaylar sayılması gerekir. Üreme bezlerinin artık hormon salgılamaya başladığını ve sinir sisteminin kandaki hormon düzeyiyle normal şekilde et­kilendiğini ve uyarıldığını bize gösterir.
2 — Beyni uyaran ve etkileyen maddelerle katılaş­ma. — Tıpkı cinsel hormon gibi beyni uyaran ve bunun sonucunda katılaşmayı kolaylaştıran birçok madde vardır. Bunların içinde en çok tanınan ve kullanılan alkol­dür. Alkol alan bir insanda birdenbire ortaya çıkan bir uyartı hali görülür. Gerçekte en kötü cinsel uyararılardan biri olmasına rağmen bu etkisi yüzünden, erkeklerin cin­sel coşkunluklarından yararlanmak isteyen bir sürü ah­lâksızlık yuvasının en değerli maddesi olmaktadır.
3 — Mukozaları tahriş eden maddelerin etkisiyle ka­tılaşma. — Ağız mukozasını uyaran ve bu nedenle yemek­lere tad vermek üzere konulan baharat cinsinden bazı maddeler vardır. Bunlar kanda eridikten sonra, aynı şe­kilde önce beyni ve omuriliği, sonra da idrar torbasıyla uretramn mukozalarım uyarırlar. Uretra mukozasının uyarılması erkeklik organında katılaşma olmasına yol açar. Bu maddeler arasında tuz, biber, hardal, kırmızı biber, soğan, kimyon, zencefil ve tarçını sayabiliriz.
4 — İncebarsağı şişiren maddelerin etkisi altında katılaşma. — Mide ve incebarsağı şişirerek karında şiş­kinlik yapan bütün yemekler de aynı şekilde katılaşma sinirlerini uyarmaktadır. Böylece katılaşmanın başlatıl­masına katkıda bulunurlar. Böyle yemekler içinde de bü­tün baklagilleri, lahanayı, peynirleri ve yumurtayı say­mak gerekir.
5 — Afrodizyak maddelerin etkisi altında katılaş­ma. — Daha önce saydığımız maddeler gibi beyni ya da mukozaları uyarmadan cinsel isteği kamçuayan bazı mad­delerin olduğu görülmüştür. Çok eski zamanlardan beri cinsel yönden kamçılayıcı olarak kullanılan ve aşk tanrı­çası Afrodite’den alınarak afrodizyak adı verilen birta­kım maddeler söz konusudur. Bunlar arasında kereviz, kuşkonmaz, maydanoz, karanfil, vanilya ve bir Afrika bitkisinin özü olan yohimbini belirtmek istiyoruz.

Dünyanın birçok yerlerindeki buna benzer daha baş­ka bitkilerden çıkarılan özler de bu amaçla kullanılmak­tadır. Bütün uluslar afrodizyakları tanırlar ve uyarıcı­ların hemen hepsi aşağı yukarı bu maddelerden yapıl­mıştır. Bütün aşk iksirleri, mukozaları tahriş eden mad­deler, afrodizyaklar ve esanslarla tat verilmiş olan al­kollü içkilerdir. Katılaşmanın gecikmesi istendiğinde ya da katılaşmanın iyi gelmeyeceği bazı erişkinlerde bu maddelerin kullanılmasına engel olmak gerekir. Katılaş­maları azaltmak ya da ortadan kaldırmak için soğuk li­monata, soğuk kahve ya da, aralıklı alındığında tamamen zararsız olan bromürden biraz verilir.
6 — İdrar torbasımn aşırı doluluğuyla ilgili katılaş­ma. — İdrar torbası dolarken çevredeki dokuları ve aynı zamanda katılaşma sinirlerini de sıkıştırarak uyarır. Sa­baha karşı uykunun derinliği azaldığında, bir başka de­yimle sinir sistemi uyartıları alabilecek duruma geldiğin­de, idrar torbasının dolmasıyla,, hemen her zaman ref­leks şeklinde bir katılaşma ortaya çıkar. Bu herkesçe bili­nen sabah katılaşmasıdır. Erkek uyandığında penisinin sert olduğunu görür. Bu sertleşmelerin doğrudan doğruya hiçbir cinsel nedeni yoktur ama, bunlar cinsel düşünceyi uyandırarak gerçek bir katılaşmaya dönüşebilir. Artık erkeklik güçleri kaybolmaya yüz tutmuş ve normal uyar­tıların katılaşma olmasına yetmediği belirli bir yaştaki kocalar, sabahları ortaya çıkan bu refleks katılaşmadan yararlanmak isterler. Bu şekilde sabah erkenden, ama, hayatta biraz geç olarak cinsel birleşmenin son zevkleri­ni elde etmeyi ve vermeyi başarırlar.
Çocuklarda bile idrar torbasının doluluğu katılaşma yapmaktadır. Gene erkeklerde, hatta yeni doğmuş çocuklarda bile, derin uyku sırasında bilinçli olmayan katı­laşmalar görülür.
Çocukta da, erişkinde olduğu gibi katılaşma, belirli bir tat duyumuyla birliktedir, ilgisini cinsel organlarına ve onların çalışmalarına yöneltir. Bu olay göz önünde bu­lundurularak bütün çocukların, özellikle buluğ çağma yaklaşanların sabah uyandıktan sonra hemen idrar etme­lerini sağlamak gerekir.
7 — Cinsel bölgelerin mekanik olarak uyarılmasından sonraki katılaşma. — Erkeklik organının derisi, özellikle ön ucun derisi, özel sinir uçlarının sonlandığı aşırı duyarlı ve çok yoğun bir ağla örtülüdür. Bu özel son-lanmalann uyarılması bize bir tat alma duygusu verir ki bunlara tat alma cisimcikleri adının verilmesi bu yüz­dendir. Kesinlikle bilmediğimiz ama, kabul etmek zorun­da kaldığımız bu oluşumlar, katılaşan sistemi en yüksek gerilime getiren elektrik cihazları gibidir.
Bütün elektro-mekanik cihazlar gibi sinir sistemi de ritmik sarsıntılarla uyarılır. Cinsel temas, normal olarak yapıldığında, cinsel organların duyarlı bölgelerini meka­nik olarak uyaran ritmik hareketlerden kuruludur. Bu hareketler sinir sistemini yüksek bir gerilime getirir. Ka­tılaşmaları savuşturmak için, erkeklik organının meka­nik ve ritmik uyarılmalarından kaçınmak gerekir. Genç çocuklarda ritmik hareketlerle birlikte olan oyunlar, ör­neğin bisiklete binme, ata binme, tepesine ödül asılmış yüksek ve kaygan bir direğe tırmanma, tahterevalliye binme sırasında katılaşmalar ve aynı şekilde tat alma duyumları doğmaktadır. Hatta çok küçüklerde bile; ör­neğin bir erişkinin kucağında hoplatılmak gibi eğlence­ler kolayca katılaşmalara ve tat alma duyumlarına yol açabilmektedir. Sonuç olarak erkek çocuklarda, hatta kız­larda bu gibi oyunlardan kaçınmak gerekir.
Gene erken yaşlardaki cinsel uyartılardan korumak için erkek çocukların ellerini külotları içinde tutmalarına engel olunmalıdır. Ayrıca deriyi tahriş edecek her çeşit kumaştan kaçınmak, ceplerin küçük ve dar olmamasına dikkat etmek gerekmektedir.
8 — Vücutla ilgili bir cezadan sonra olan katılaş­ma. — Çocukların kaba etlerine vurmak eskiden hoşa gi­den bir hareketti.. Bundan da kaçınmak gerekir. Çünkü bunlar yalnız çocuk eğitimi yönünden değil, tat alma du­yumlarının da önlenmesi yönünden yapılmaması gereken hareketlerdir.

 
cinsel bilgiler sağlık bilgileri seks dersleri. Citrus Pink Blogger Theme Design By LawnyDesignz Powered by Blogger