Cinsel Sapmalar

6 Ekim 2009 Salı

Günümüze kadar bilinen bütün toplum tiplerinde, ağır basan cinsel etkinlik biçimi, karşı cinsten iki kişi arasında (heteroseksüel) olandır.

Bir cinsin ötekini çekmesi olayına biyolojik ve köklü bir açıklama bulunmaya çalışılmıştır. En çok tutulan kuram, bu «mıknatıslama»yi kişinin bilinçsizce ilkel «birliğine» duyduğu özlemle ve bu özlemin, onun cinsel dürtüsünü, yiten bu «birliğin» aranmasına yöneltmesiyle açıklar.

Sözkonusu birlik, hayvansal evrim basamağının en altında vardır. O günden bu yana, cinsel bakımdan farklılaşmamış hücresel organizmalar bölünüp çoğalarak, insana kadar gelinmiştir.

Kısacası, yaşayan dünyada, bir organizmanın hem erkek, hem dişi organları içerip kendi kendini döllediği katışıksız erdişiliğe kadar bütün bu evreleri görürüz. Erdişilikte, bireyde hem erkek, hem dişi organlar vardır; ama ne kendi cinsinden bir başka organizmayı dölleyebilir, ne de onun taralından döllenebilir.

Evrimin tepe noktası, erkek ve dişi bireyler arasındaki tam cinsel ayrılmadır. Bu, embriyo yaşamının ilk 2 ayında, kromozom yükü bakımından farklı (XX ya da XY), ama anatomik olarak farklılaşmamış, üreme tomurcuğu her iki cinse de ait olan insanoğlunda sözkonusudur. Farklılaşma ancak iki buçuk aylıkken, üreme tomurcuğunun erkek ya da dişi organlara dönüşmesiyle olur. İlkel birlik böylece, bir ya da öteki cinsin yararına bozulur. Yani insanoğlu, türlerin evriminde olduğu gibi, embriyo evrimi sırasında, birlikten cinsel ayrıma doğru gider. Hücre «belleği»nin bu ilkel birlik anısını saklayıp, onu tekrar oluşturmaya çalışacağı düşünülebilir mi acaba?
sapiklik
Ama cinsel içgüdü, her şeyin ötesinde, türün sürekliliğini gözeten bir üreme içgüdüsü değil midir? O halde hiç bir üreme olasılığı bulunmayan cinsel anormallik ve bozuklukları nasıl açıklayabiliriz?

Çok az kişinin tartışacağı önemli bir noktayı belirtmek gerekir: Cinsellik ve «aşk», gerçekte farklı olmalarına ve genellikle tek başlarına buluna bilmelerine karşın, çoğunlukla birlikte giden 2 şeydir. Aşk, seçme değilse nedir? Jean Rostand’ın deneyi, bize bu konuda ilginç bir kanıt veriyor: Bahçesindeki su birikintisinden aldığı bir damla suyu mikroskopta incelerken, birçok birhücreli görmüştür; cinsellikten yoksun yabancı bir cinsel öğenin etkisi olmadan kendiliğinden bölünmeyle çoğalan birhücreli organizmalar. Çoğunlukla öteki birhücreliler kütlesindeki birhücrelilerden birinin apansızın hareketlendiği, elektrik akımı sarsıntılarıyla yer değiştirdiği ve çılgınca bir ötekini aradığı izlenimini verdiği, sonunda onu bulup yapıştığı, hareketsiz kaldığı ve bir daha kıpırdamadığı görülür. O halde, her türlü üreme, cinsellik ve «birlik» arayışı dışında, «seçme» vardır. Bu yüzden, aşkta «normal» olan ile olmayanı belirtmek ve «normal» i «anormal»den ayırdetmek çok güçtür.

«Normal» deyince kurallara uygun olan şey akla gelir. Bir toplumda «anormal» olan, öteki toplumlarda büyük bir olasılıkla anormal değildir ve karşı cinsten iki birey arasında ilişkinin cinsel davranışta en sık raslanan olmasına karşılık, başka toplumlarda, aynı zamanda, başka biçimler daha «normal» sayılarak gelişebilir. Eşcinselliğin, özcinselliğin ve hayvanlarla cinsel ilişkinin kabul edildiği ve bu davranışlardan birinin, cinsel anlatımın ikinci ve önemli bir biçimini oluşturduğu insan toplulukları vardır.

Comments

No response to “Cinsel Sapmalar”
Post a Comment | Kayıt Yorumları (Atom)

Yorum Gönder

 
cinsel bilgiler sağlık bilgileri seks dersleri. Citrus Pink Blogger Theme Design By LawnyDesignz Powered by Blogger